31 Ağustos 2007 Cuma

Rock'n Coke 2007

Büyük organizasyon bugün başlıyor. Gidenleri tutmamak lazım, mani de olmamak lazım ama ben almıyım. :) Sanırım 2. yılında gitmiştim diğer yıllarıda sıkı takip ediyorum ama sadece konserlerden seçtiklerimi dinlemeyi diğer saaatlerde o alanda bulunmamayı tercih ederim. Yani gençlik coşuyor tabi ben yaşlandım mı acaba? :)) Bu işlerin bu kadar içinde olup bu kadar dışında nasıl kalıyorum bilmiyorum. Ben sadece müzik dinlemek istiyorum kendini kaybetmiş bir sürü insanla ne dinlediklerini bile bilmeyen yada amaç sadece evden birkaç gün ayrı arkadaşlarla kamp yapıp kafayı bulmak olan arkadaşalarımızla takılmak istemiyorum. Bu yüzdendir ki kamp için gittiğim gün son gidişim oldu. Sadece bu değil bir çok etkinlikte artık ne için orada olduğunu bilmediğim(yani biliyorum da) bir kalabalıkla geçiyor. Kardeşim benim müzik dinleme konserlere gitme hakkım ne olacak? Sadece müzik için orada olanlar için özel bölüm yapalım , özel muamele yapalım neslimiz tükenmiş gördüğüm kadarıyla,VIP deyip maddi imkanları zorlatmayalım lütfen. (Bilet paran yok ondan diyorsun diye düşünmeyin ayıp edersiniz, ben davetiye ile giderim bilet almam :))Neyse sonuçtaTV den rahat rahat dinlerim ben, hem de steril şartlarda :) Chrıs Cornell abimize ayıp olcak bu durum ama başka sefere kısmetse.

Büyük Sözü Dinliyorum

Bugün kuzenim bir e- posta göndermiş, çok güzeldi. Buraya da yazmak istedim iki küçük alıntıyı.
Birincisi;

Bir bilgeye sormuşlar:
" Efendim, dünyada en çok kimi seversiniz?
"Terzimi severim," diye cevap vermiş.
Soruyu soranlar şaşırmışlar:
"Aman üstad, dünyada sevecek o kadar çok kimse varken terzi de kim oluyor?
O da nereden çıktı? Neden terzi?" Bilge, bu soruya da şöyle cevap vermiş:
"Dostlarım, evet ben terzimi severim. Çünkü ona her gittiğimde, benim
ölçümü
yeniden alır. Ama ötekiler öyle değildir. Bir kez benim hakkımda karar
verirler, ölünceye kadar da, beni hep aynı gözle görürler.

( Tamam kabul ediyorum hep yeni şanslar verilmeli insanlar değişebiliyor belli ölçüde ama güvenip tekrar yıkılmak çok can acıtıyor. Bende tekrar deniyorum bakalım, ölüçüsünü tekrar alıyorum,bu seferde aynı çıkarsa elimden çekeceği var.Terzi gibi sevilmek istiyorum bilgelere duyrulur.)

İkincisi;

Bilgeye sormuşlar dünya da en güzel şey ne diye?
´Sevmek´ demiş...
Peki sonra? demişler...
´Sevilmek´ demiş...
Peki neden sevmek sevilmekten önce geliyor? demişler...
O da demiş ki ´insan sevdiğine sevildiğinden daha çok emindir.

(Bu söze ne denir ki? Ben ne kadar sevildiğimi bilemem ama sevdiğime eminim. O zaman en güzel olana kavuşmuşum gerisi mevzu değil.Ben sevdiğimi söylüyor olayı noktalıyorum.)

Zümrüt- Koşulsuz Aşkın Taşı


Dün gümüşçülere bakarken Zümrüt takılardan beğendik arkadaşımla, bu taş niye bu kadar kıymetli acaba diye düşündüm bende yeşil rengine bayılırım. Eh ben bir şeyi seviyorsam boşuna sevmem :) mütevaziyim bugün biraz. Zümrüt için Koşulsuz Aşk Taşı denirmiş. Ben taştan anlarım :), taş dediğin koşulsuz olmalı.
Ayrıca renginin yeşil olması nedeniyle bu taşın yağmur yağdırdığına inanılırmış. Bir zümrüt alıcam artık şart oldu. Sonra gelsin yağmurlar....

İstanbul Modern Sanat


Osman Hamdi (1842-1910), Silah Taciri, Tuval Üzerine Yağlıboya


Dün birçok kişi tatildi ama ben büyük bir aşkla çalışıyordum :) Tamam çok inandırıcı olmayabilir bende saat 15.00 sularında özgürlüğümü ilan etttim. İşten erken çıkmanın motivasyonuyla bir arkadaşımla istanbul Modern 'deki resim sergisini gezdik. Arkadaşım resim aşıklarından, kendisi ara vermiş olsada bu konuda eğitimler alıyor. Resimden anlayan biriyle resim sergisi gezmek çok zevkli.

Sergide dikkat ettim de bizden başka yerli ziyaretçi yoktu sanırım, ama turistlerimiz İstanbul Modern'e ilgi gösteriyorlar. Bu arada kapıda güzel bir süprizle karşılaştık perşembe günleri ücretsizmiş. Aklınızda olsun hafta içi boş vakti olanlar için iyi bir fırsat.

İstanbul Modern'de iki sergi var şu sırada; biri Modern Deneyimler diğeri İmparatorluktan Cumhuriyete. Turan Erol' un Bodrum ve Verandaya Açılan Kapı(yanlış hatırlamıyorumdur umarım tabloların isimlerini) tablolarını, Ve Mehmet Güleryüz'ün özellikle Denizci tablosunu çok beğendim. Şu an ismini hatırlayamadığım birçok ressamın gidip görülesi güzel eserleri sergileniyor. Ama İmparatorluktan Cumhuriyete sergisinin olduğu bölümdeki tablolar şahaser. Bu terim bile az geliyor onları tanımlamak için ne diyeceğim bilmiyorum .Biz fotoğraf çekerken bile bu kadar güzel ayrıntı yakalayamıyoruz o dönemlerin ressamları, her ayrıntıyı resmetmişler. Bu bölümdeki tabloların hepsi birbirinden güzeldi ve hepsi çok önemli ressamların elinden çıkmış.

Benim en uzun süre önünde haranlıkla bakakaldığım tablo tabiki Osman Hamdi'nin Silah Taciri adlı eseriydi. Hep denir ya saatlerce neye bakıyor bu insanlar? bi resme bu kadar bakılır mı ? Bakılıyormuş, bir insan böyle bir resmi nasıl yapar anlayamadım. Resimle ilgili bir yeteneğim yok ama göz var, böyle ayrıntıları o devasa tabloda göstermek çok özel bir yetenek. Osman Hamdi'yi övmek bana kalmamıştır şüphesiz ,herkesin aşina ile bildiği Kaplumbağa Terbiyecisi tablosu dillere destandır. Darıca'da kendi evi müze olarak açık, yıllar önce gezme şansım olmuştu ordan beri hayranım kendisine . Ama gönül gözüyle bu tablosuna uzun uzun bakmaktan büyük zevk aldım. Bazı insanlar bu dünyaya çok özel yeteneklerle geliyorlar, yani taktir-i ilahi.

Modern Sanat dibimde duruyor gidip görmek yeni nasip oldu resim ,fotoğraf tutkunları için çok güzel bir sergi salonu. Denize karşı oturup kahvenizi içebileceğiniz hoş bir kafesi, hediyelik eşyalar satın alabileceğiniz bir alışveriş odası, kütüphanesi ve çocukların eğitimi için ayrılmış bir odası var. Merkalısına duyrulur. http://www.istanbulmodern.org/

30 Ağustos 2007 Perşembe

Özgür Kitaplar- Radikal Sokak Kitapları

Radikal gazetesi'nin Özgür Kitaplar projesinden bahsetmek istiyorum. Okuduğumuz kitapları eş dost haricinde daha çok insanla paylaşabileceğimiz güzel bir yaklaşım. Aslında benim kitaplarım biraz kıymetlidir o yüzden kıyamam vermeye ama beğendiğim bir kitabı sadece birilerininde okumasına vesile olsun diye özellikle alıp bu döngü içine katmayı düşünüyorum. Bir çok kişi evlerinde kalabalık etmemsi için kitaplarını verecek yer arıyor (herkes benim gibi kirli çıkı değil tabi :)) Böyle bir arayışta olanlar için güzel bir paylaşım olabilir.


Durum özetle şu; İlk olarak Radikal'in özgür kitaplarının bulunduğu bir mekana gidiyorsunuz. Sevdiğiniz bir kitabı seçiyorsunuz. Okuyorsunuz. Sonra sokakkitaplari.org'a kitabı kaydediyorsunuz. İsterseniz yorum da yazabilirsiniz. Veee son olarak kitabı istediğiniz bir yerde tekrar kullanıma sokuyorsunuz.Ayrıntılı bilgi için http://www.sokakkitaplari.org/ veya http://www.radikal.com.tr/ 'ı ziyaret ediniz.


Bu paylaşım için Zeynep Eylül Üçer' e http://www.pinhani.com/ teşekkür ederim.

30 Agustos Baskomutan Meydan Muharebesi Zaferi


Kazanılmış bu zaferler için söyleyecek bir söz bulmak haddim değil ama önderimizin bir sözünü hatırlatarak zaferlerin nasıl kazanıldığını onun ağzından özetlemek istiyorum;

"Millli mücadelelere şahsi hırs değil, milli ideal, milli onur sebep olmuştur."

Hepimizin 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlu olsun.

Zaferin kısa hikayesi;
30 Agustos Baskomutan Meydan Muharebesinin 62'nci yil dönümü olan bu anlamli gün de; Çanakkale Zaferinin bütün muhtesemligine ve parlakligina ragmen, Osmanli Imparatorlugunun bu savastaki askeri zaferini siyasi zaferle tamamlayamamasi sonucunda bilinen talihsiz akibetle karsilastigini, Türk Ulusunun atesle, kanla yüzyillar süren sinavinin ancak, 30 Agustos Meydan Muharebesinin yakici günesi ile hem askeri, hem de siyasi zaferle sonuçlandigini, böylece Türk Ulusuna biçilen yok olma rolünün tarihe gömüldügü yakin tarihimizin tartisilmaz gerçeklerindendir. Bu rol neydi? Birinci Dünya Savasinin baslamasiyla beraber Osmanli Imparatorlugunun paylasilmasini amaçlayan emperyalist devletler yurdumuzu isgal planini devreye sokmuslar ve bu çerçevede isgal planini uygulamislardir. Düsman ordulari neredeyse Türk direnisinin merkezi olan Ankara'ya kadar her yeri isgal ederek gelip dayanmistir. Yüce Önder ve Baskomutan Gazi Mustafa Kemal'in etrafinda kenetlenen Türk ulusu; isgalcilere karsi bütün maddi ve manevi gücüyle savasarak 30 Agustos Baskomutan Meydan Muharebesiyle nihai darbeyi vurmus; bagimsizligini kazanmis ve varligini ebediyen korumustur. 30 Agustos Baskomutan Meydan Muharebesi ayni zamanda insanlik tarihinde müstesna bir yeri olan Büyük Türk Devriminin baslangici ve ulusumuzun bagimsizlik ve özgürlügünü hak ettigi, dünya uluslar ailesi arasinda seçkin yerini aldigi bir dönüm noktasidir. Bu dönüm noktasinda; Türk Ulusunun makus talihi degismis, Sevr Antlasmasi ve Mondros Mütarekesi gibi Türk Ulusunun idam fermani anlamina gelen askeri ve siyasi tuzaklar tarihin çöplügüne atilmistir. Yine bu dönüm noktasindan alinan güç ve enerjiyle çagdas dünyanin degerlerini ölçü ve örnek alan yeni Türk Devleti kurulmustur. 30 Agustos Zaferi; artik yok olma noktasina gelmis bulunan Türk Ulusunun milli gücünü tamamiyla ortaya koydugu bir seferberligin zaferle taçlandirilmis savas zincirlerinin zirvesidir. Bu savasin askeri ve siyasi sonuç ve ihtisami karsisinda; Türk tarihindeki diger bütün askeri basarilarin, bu zaferin gaye ve sonucunu hazirlayan ve zirveye ulasilmasini saglayan savas ve basarilar olarak degerlendirilmesi gerekir. Bu gün için her kim olursa olsun Mustafa Kemal'siz bir Türk Tarihi tasarliyor ve bu yönde etkinlik gösteriyor ise Türk Ulusunun tarihin çöplügüne attigi Sevr ve Mondros artiklarindan besleniyor demektir.
Kaynak:Kemalist Atilim Birligi...

29 Ağustos 2007 Çarşamba

BEFAD Üyeleri ve dostları paylaşım alanı

BEFAD üyesi bulunduğum 20 yıllık bir halk dansları eğitim mazisi olan bir kuruluş. Bende bu ekibin ortalama (ortalama çünkü okul dönemi aralar mevzu bahis oldu)10 yıllık üyelerinden biriyim. Yurt içi ve yurt dışında festivallerle ülkemizin her yöresinden kültürünü yansıtan danslarını daha çok otantik haline bağlı kalarak sergileyen bir grubuz. BEFAD olarak tam tarih henüz kararlaştırılmamış olsada sanırım bayram sonrası çalışmalarımıza başlıyacağız. İlgilenen herkesi bekleriz.

Bakırköy Ezgi Foklor Araştırma Derneği'nin taze taze bloğunu da blog dünyasına katılmış bulunuyor. Halk danslarına meraklı herkesin takip edebileceği amatör ruhlu bir paylaşım alanı. Hepinize şiddetle tavsiye ediyorum.

BEFAD'ımızı tanımak için www.befad.com internet sitemizden ve http://www.befad.blogspot.com/ bloğumuzdan bizlerle ilgili bilgi edinebilirisiniz.

28 Ağustos 2007 Salı

Küçük Arkadaşım- Mektuplu Kırtasiye Yardım Kampanyası


Okulların açılmasına az kaldı ve birkaç yıldır devam eden güzel bir yardım hareketini duyurmak istiyorum. Aktif Dağıtım, her yıl ülkemizin çeşitli bölgelerindeki çocuklara kırtasiye yardımı ulaştırıyor. Tabi bizim katılımlarımızla. Güzel ve örnek bir hareket sonun kadar destekliyor ve Aktif Dağıtım'ı tebrik ediyorum. Kampanyaya katılmak isteyenler için aşağıda firmanın yayınladığı bir yazıyı alıntı olarak bulabilirsiniz. Daha ayrıntılı bilgi için http://www.aktif.com/ adresini ziyaret edebilirsiniz.

Yeri gelmişken tekrar hatırlatmak istiyorum, bu tip uygulamaların en başarılısı bence "Kardeşini Seç" kampanyasıdır. http://www.kardesinisec.com/ adresine tıklayarak kendinize bir kardeş seçmenizi dilerim. Bununla ilgili daha önceki yazımı da okumayanlar için http://saadettopcu.blogspot.com/2007/08/kardeinizi-sein.html tıklayarak bilgi alabilirsiniz. Sevgiler,



Firmanın yayınladığı Çağrı Mektubu;

Sevgili Dostumuz,

İhtiyacı olan ilköğretim öğrencilerinin basit kırtasiye araçlarını karşılamayı ve onları okumaya teşvik etmeyi amaçlayan "Mektuplu Kırtasiye Yardımı Kampanyası"nın 8.sine başladık!Aktif İleti (Dağıtım) olarak 2000 yılından beri her öğretim yılı başında düzenlediğimiz bu kampanyalarla, Edirne'den Van'a; Ardahan'dan Adapazarı'na kadar yüzlerce okulda 170.000'den fazla küçük arkadaşımıza yardım paketleri ulaştırdık.Kampanyamızda, yardım paketlerini doğrudan öğrencilere teslim ediyoruz. Pek çok öğrencinin yazdığı teşekkür mektuplarını da toplayıp sizlere ulaştırıyoruz! Tüm bu hizmetlerimiz ücretsizdir!Her paketin tek tek teslim ayrıntısını; bu güzel anların fotoğraflarını; daha önce kampanyalarımıza katılmış onbinlerce yardımseverin ve öğretmenlerin ziyaretçi defterimizdeki yorumlarını ve öğrenci mektuplarından bazılarını sitemizde görebilirsiniz.Kampanyamız 16 Eylül 2007'ye kadar devam edecek. Takip eden haftalarda paketler öğrencilere teslim edilecek.Paket (A4 büyük zarf) içinde şunlar olacak: 1 kitap (öykü, Bilim Çocuk dergisi vb.), 1 defter, 2 kurşunkalem, 1 kalemtraş, 1 silgi, 1 cetvel, 1 kutu (6'lı) kuruboya, 1 lolipop şeker, 1 diş fırçası, 1 küçük boy diş macunu (..ve bir de sizin mektubunuz!)--Lütfen zarfa belirtilenlerin dışında birşey koymayın; diğer çocukları üzebilirsiniz!
KAMPANYAYA KATILMAK İSTERSENİZ:A) Hazır paket siparişiyle katılmak için (adedi 5 YTL); http://www.abonet.net/ adresinden veya 0212 314 08 88 numaralı telefondan bize ulaşabilirsiniz. (Faks no: 0212 222 2710; Hesap no: Garanti Bankası 028-6297245 / İş Bankası 1188-301471)B) Ya da kendi hazırlayacağınız paketleri; a- İstanbul merkezimize teslim edebilirsiniz. (Adres: Aktif İleti ve Dağıtım, PERPA Tic. Merkezi A Blok Kat: 13 No: 1969 Okmeydanı - İstanbul) b- Posta / kargo ile adresimize gönderebilirsiniz. (Lütfen zarflarınızın üzerine ad-soyad ve adresinizi yazmayı unutmayın. Takip etmeniz için gereklidir) c- İstanbul'da 100 adetten fazla paketiniz olursa 0212 314 08 00'e telefon edin; gelip adresinizden ücretsiz alalım.Lütfen bu mesajı yurtiçi veya yurtdışındaki dostlarınıza da iletin. Her iletim, çok uzaklardaki bir çocuğun daha kitaba, şekere ve yaşama sevincine kavuşmasını sağlayabilir!Saygılarımızla,Yusuf KöseAktif İleti ve Dağıtım A.Ş. Yön. Kur. Bşk.

İstanbul Tasarım Haftası 2007

İstanbul'dabu yıl 3. sü düzenlenen tasarım haftası, tarihi Galata Köprüsünün özel bir bölümünde ,ayrıca Haliç, Tarihi Yarımada ve şehirin bazı yerlerinde sergilenecekmiş. Uluslar arası platformda tek Türk tasarım haftası IDW 2007 , moda, grafik tasarım, takı tasarımı, endüstriyel tasarımlara yer verecek, yerli ve yabancı profosyonel tasarımcılar ve öğrencilerin katılımıyla tahminimce renkli bir sergiye ev sahipliği yapacak. Balat'ta ki tarihi Galata Köprüsü'ün de sergilenmesi de güzel bir seçim. Görmek isteyenler için, hem Galata köprüsünün nostaljisini yaşayıp hemde yeni tasarımların sergisini gezme fırsatı olacaktır. 4 – 10 Eylül tarihleri arasında yapılacak olan sergi ve etkinlikler, her gün saat 10.00 – 19.00 saatleri arasında gezilebilecekmiş. Tasarıma ilgisi olanlar için gidip görülesi bir sergi...

27 Ağustos 2007 Pazartesi

Abidin Dino ve Mutluluğun Resmi


Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?

İşin kolayına kaçmadan ama gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil ne de ak örtüde elmaların ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolaşan kırmızı balığınkini

Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?

1961 yazı ortalarındaki Küba'nın resmini yapabilir misin?

Çok şükür çok şükür bugünü de gördüm ölsem gam yemem gayrının resmini yapabilir misin üstad?"

Satırlar Nazım Hikmet'e ait ve Abidin Dino'ya yukarıda gördüğünüz resmi yaptırmış bu sözler. Gerçekten mutluluğun resmi bu değil mi? Bana bir arkadaşım bu soruyu sorduğunda ne resim çizerdin demişti bende elimin resmini çizerdim demiştim tüm çizgileriyle apaçık görünen elimin resmini. Nedenini sorduğunda mutluluk elimdekilerden ibaret demiştim onlar beni mutlu edebilir benim olmayanlar edemez. Abidin Dino'nun resmini gösterince sanırım mantık aynı ama nakşediş daha güzel, ustanın elinden mutluluk elimizdekilerle mutlu olmak daha iyi anlatılmış. Yani herşeye rağmen bir arada olmaktan mutlu olmak.

Abidin Dino'nun resimleriyle daha orta okul yıllarında tanışmıştım sanırım o zamanlarda ilginç kitapları karıştırmayı seviyordum (itiraf ediyorum ansiklopedi okurdum genelde , o zamanlar arkadaşlarım beni sıkıcı bulmasın diye söylemiyordum :) ) Abidin Dino'nun resimlerine uzun uzun bakar ne demek istiyor acaba diye düşünürdüm yaşım küçüktü tabi ne anlam çıkardığımı hatırlamıyorum o resimlerden çünkü genelde çok yalın bazen birkaç çizgiden ibaret resimleri çok içsel anlamlar taşıyor. Bunu büyüdükçe daha iyi anlıyorum tabi. O yıllardan kalma bir hayranlık benimkisi ,Abidin ustanın mutluluğun resmini görünce bende başka bir mutluluk duydum.Sanki eski bir dostumun resmiymiş gibi:) Bu resim e- posta yoluyla çoğu kişiye ulaştı ama birde ben bloğuma yazmak istedim. Çünkü Abidin Dino'nun görülecek daha çok resmi var. Daha birçok şeyi anlattığı resimler.
Evlerimizin bir köşesine Abidin ustanın özellikle yukarıdaki bu mutluluğun resmi tablosunu asmaya değer .Mutluluğunuzun ne olduğunu unutmamanızı dilerim.
Saadetli günler...

Cırque Du Soleil


Cirque du Soleil yani "Güneş Sirki", Kanadalı, tiyatro, akrobasi ve müziğin iç içe olduğu bir gösteri grubu. İlk müzikleriyle tanıştım arşivimde cd'lerinin yeri ayrı ama DVD'sini seyrettiğimde gruba hayran kaldım. Bir çoğunuz belki Alegria filminden bu grubu bilebilirler. Bilmeyenler aynı ismi taşıyan gösteri DVD'sini seyretmelisiniz hatta Alegria parçasını duyduğunuzda bence birçok kişini bu tanıdık melodiyi hatırlayabilir.
Grup hakkında kısa bilgi vermek istedim, benim çok beğendiğim bir gösteri grubudur. Türkiye'ye gelseler de şöyle bir seyretsem dediğim ama sadece DVD'lerden şovlarını izleyebildiğim bir grup. 1982 yılında Quebec tarafından sokak gösterileri yapan gençlerle kurulmuş. Nerden nereye gelmişler inanamazsınız. Birçok ülkeden akrobatlar, müzisyenler, kareograflarla büyümüş ve görsel büyük bir gösteriye dönüşmüşler. Tüm dünyada henüz Türkiye'miz hariç gösteriler yapıyorlar. Bildiğim kadarıyla 20 adet albümleri var yenileri hiç dinleyemedim ama hemen hemen hepsini dinledim ve arşivimde sanırım 8 tanesi var. Marie Michelle Faber in sesi etkileyicidir :) Ve 13 tane gösteri DVD'si mevcut bende henüz bir tane var ama en iyilerinden biri yani Alegria.

Bu kadar iyi olmalarının nedenini onları bir kez seyredince anlayabiliyorsunuz. Çünkü kostümden sahne dekorlarına ışıklardan sahne şovundaki sanatçılara kadar herşey en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş ve ortaya iyi bir iş çıkmış. Bunca gişe başarısını boşuna hakketmemişler doğrusu. En uzun soluklu gösterileri ise Saltimbanco 5 yıl sürmüş ve kapalı gişe oynamış. Bu gösterinin albümü de hala satmakta ve arşivlik yapımlar arasında yer alamaktadır. Ki benim arşivimide süslüyor :)

Gösterilerini anlatmak mümkün değil ama DVD'lerin bonus bölümlerindeki grubun iç dünyası çok ilgi çekici olduğundan bahsetmek istiyorum. Cırque Du Soleil ,200 civarı sahne önünde görünen kadroları , tırlar dolusu kostüm, dekor ve enstürman ile sahne arkası ekibi, eğitimcileri, ahçıları ,görevlileri ,antrenörleri kadrosuyla sayıları 400'ü bulan, gösteri yapacakları ülkeyi 3 yıl önceden belirleyip gittikleri bölgeye kasaba kurup yerleşen dev bir organizasyon. Öyleki orada çalışan Cırque Du Soleıl bünyesindeki herkesin çocukları için eğitim kadrosu ve özel dersleri var. Çocukları da onlarla beraber ülke ülke geziyor, hem eğitim alıyor hemde Cırque Du Soleıl bünyesinde yetişiyorlar. Kendilerine ait bir dünyaları var ve gösteri onların işi.
Gösterilerinin akışı, müziklerin kalitesi hatta selam seromonisi bile gayet iyi organize edilmiş. Türkiye'ye getirilmesi için tüm organizasyon şirketlerine sesleniyorum onlar bir numara, biriniz çalışın getirin Cırque Du Soleıl'i, şimdi başvursanız 3 yıl sonra sıra gelecek zaten. Bide böyle bir organizasyon için bizim ülkemizde neresi var bilmiyorum, onlar için bir kasaba küçük bir köy kapatmak lazım :). Cırque Du Soleil'i canlı olarak seyretmek o havayı görmek istiyorum. Umarım bu hayalimde gerçek olur.
Sizde sitesine bir göz atın ve arişiviniz için bir DVD'ye sahip olmalısınız bence....



24 Ağustos 2007 Cuma

Ters Lale- Ağlayan Gelin



Dünyada sadece ülkemizde, Hakkari'nin Cilo Dağları'nda yetişen "Ters Lale"de çok özel değerlerimizden biri. Siyah Gül'le ilgili hiçbir bilgim yoktu ama lale en sevdiğim çiçek olduğundan Ters Lale namı diğer Ağlayan gelin'den haberdardım. Geçmişte Hakkari Bölgesi'nde yaşayan Asuri'lerin her sabah göbeğinden su yaydığı için "Ağlayan Gelin" adını almış ve bu yüzden kutsal sayılmış. Ters Lale boyu 75 santimetreyi bulan, her dalında 6 lalenin ters olarak büyüdüğü özel bir çiçek. Bildiğim kadarıyla Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu'nca koruma altına alınmış ve lalenin il ve yurtdışına çıkarılması da yasaklanmış. Yani bu laleyi görmek istiyorsak Hakkari yollarına düşeceğiz.Yok uzak derseniz, Edirne'de Mimar Sinan'ın camisinde de bu lale figürü bulunmaktaymış isterseniz gidip üstadın elinden çıkmış olanı görebilirsiniz.
Ülkemizde doğal yaşamın bize hediye ettiği daha bir çok nadide miras var. Bunların hepsini görmek mümkün olurmu bilmem ama en azından bu değerlerin farkında yaşamalıyız herhalde.
Ters lale önceleri gizli yollarla yurt dışına kaçırılmış ve oralarda yetiştiriliyor. Lale kültürü bizim insanımız için çok önemli olsada lale deyince Hollanda akla geliyor. Sevdiğimiz bize ait olan değerlere sahip çıkmayı bilmiyoruz malesef. Sonunda ben gidip Ters Lale ve Siyah Gül için oranın toprağındanda alarak evimde yetiştiricem ve ebrularımda bunları nakşedicem. En azından eşime dostuma yada yıllar sonra bizden kalıntılar bulan diğer insanlara bu değerlerin bize ait olduğu belli olsun diye. Belki arkeologlar kalıntılar arasından bir ebrumu bulurlar vayyy Ters Lale Türklerinmiş derler :) yoksa bizim olan herşey başka memleketlerin adıyla anılacak. Kendimce çabam bu, keşke bu işlerden anlasamda tüm dünyaya tanıtabilsem bizim olan bu güzellikleri. Şimdilik elimden gelen budur :)

Ters Lale ile ilgili bir alıntı yazı:
Dünyada bir benzeri daha bulunmayan ve anavatanı “Dağların Kenti” olarakta bilinen Hakkari ilimizde yetişen Ters Lale, dünyanın en nadide çiçeklerinden biridir. Kan kırmızı, göz kamaştırıcı rengiyle kadife hassaslığındaki çiçeği ile estetik görünümlü tersliğiyle adeta bir doğa harikasıdır. Ters Lalenin asıl önemi; “endemik bir tür olması” yani dünyada yalnızca Hakkâri’de doğal olarak yetişmesindendir. Ters Lale doğal görünüşüyle mevcut kültür lalelerinden çok daha gösterişlidir. Göz kamaştırıcı rengi ile yakından bakıldığında Ters Lalenin bir doğa harikası olduğu kolaylıkla gözlemlenir.

Hakkari dağlarında kendiliğinden yetişen, her sapta 3 ile 8 lalenin ters büyüdüğü genellikle bir sapta 6 lale meydana geldiği, boyu 60 ila 80 cm yi bulan Ters Lale 1400 – 2500 rakımında belirli yerlerde yetişmektedir.
Avrupa da Fritillaries İmpreilas, “Keşan lalesi”, Prestika “Karagöz lalesi”, Emperyalis “Ağlayan Gelin” gibi isimlerle anılmaktadır. Halkımız tarafından da Ağlayan Gelin, Kerbela ve Kral Lalesi, Kral Tacı, Yayla Çanı, Yere Bakan Lale olarak da bilinmektedir.
Alıntı:Sefer KAÇMAZ

23 Ağustos 2007 Perşembe

Enzo Ferrari

Marka olma öykülerinden ilgimi çeken biri de Ferarinin doğuşu, aslında Enzo Ferrari nin yaşam öyküsü. Ferrari adlı bir biyografik film seyretmiştim o günden sonra Ferrari görünce sadece bir araba diye düşünmüyorum artık. Eminim bir çoğunuz zaten öyle düşünmüyorsunuzdur ama benim pek lüks araba hız vs. gibi konulara ilgim olmadığı için bence sadece kırmızı bir spor araba objesiydi. Ama bu filmden sonra bir başarı hikayesinin sonucu olduğunu biliyorum. Eğer bulabilirseniz bu filmi seyretmenizi tavsiye ederim. Özellikle tam araba tutkunlarına göre bir hikaye.
Enzo Ferrrari'nin çocukluk hayali yarış pilotu olmak ve o zamanlarda tahta kaykaylarla yarışıyor. Sonraları, ki savaş dönemleri ülkesi İtalya'nın çalkantılı olduğu zamanlar da Fiat'a başvuruyor ve alınmıyor. :) (Beni de çoğu yer işe almadı günü gelicek bunların ) Sonraları yarışlara katılıyor hep, filmde şu eski arabalarla yapılan yarışlar var şimdilerin F1 heyecanı gibi.Daha sonra katıldığıyarışlarla dikkatleri üzerine çekiyor. Önceleri yarışlarda sonraları idari kısımda Alfa Romeo ile uzun yıllar çalışıyor . Filmde zıpkın gibi bir adam profili var, yerinde duramayan, yaratıcı öyle ki kendi arabasının tasarımını yapıyor ,teknik her bilgiyi hallediyor ,bunu birilerine kabul ettirmek için ince zeka ürünü işler yapıyor. Bu kısımlar çok önemli ama filmi seyredip görmelisiniz. Filmde evliliği, aşkı, işi ve tutkusuyla herkes gibi görünen ama hayali için inançla ve inatla çalışan bir adamın hikayesini seyredeceksiniz.
Filmden aklımda kalan güzel bir kare var; Enzo hep aynı ,kendisine inanan teknik ekiple yapmış Ferrarri'lerini. Bu ekipten ölen bir arkadaşları için, motorları bir süre çalıştırıp onu andıkları sahne çok hoşuma gitmişti. Enzo Ferrari yanlız başarmadığını bilen bir adammış.
Bu yüzden işte bu sene F1 de Ferrarî'yi destekliyorum. Enzo Ferrari'nin başarısı adına :)
Filmin tanıtım bölümünü burdan izleyebilirsiniz.

NIKE Dans Kapışması

Nıke 'ın Dans serisi, tasarımları ve özellikle ayakkabılarıyla spor giyim anlayışını birde dans katagorisine taşımıştı. Ayakkabı koleksiyonunu çok beğeniyorum bende de bir modelinden var gerçekten dans etmek için en iyi seçenek o ayakkabı.
Nıke bu serisiyle birlikte çok güzel tanıtım organizasyonlarına da imza atıyor. Bunlardan en iddalısı tabiki Nike Dans Kapışması, geçtiğimiz senelerde Aydan'ın dereceye giren performansını sitelerinden takip etmiştim. Şimdi yeni bir dansçı aranıyor ve dans kapışması başlıyor.
Nike'ın bu kapışmaları konu alan reklam filmini de hatırlıyorsunuzdur sanırım ben pek unutamıyorum çok iyi dansçılar rol almıştı.
Bu seneki kapışma için katılım 60 saniyelik özgür takıldığın yani freestyle filmleri 31 Ağustos 2007 tarihine kadarTurkcell 3909’a göndererek ve www.danskapismasi.com adresine yollayarak yarışmaya katılınabiliniyor. Şehir finalleri, 7, 8 ve 9 Eylül tarihlerinde Ankara, İzmir ve İstanbul’da gerçekleştirilecek. Finallerin sonunda seçilecek 18 şanslı dansçı, 13 ve 14 Eylül tarihlerinde İstanbul’da düzenlenecek Nike Dans Kampı’na katılacak. Adaylar, Türkiye ve dünyadaki dans profesyonelleriyle tanışarak onların deneyimlerini paylaşacak, portfolyo oluşturma, dans, stil ve duruş gibi konularda eğitim alacak ki bu dans tutkunları için bulunmaz bir hediye. 15 Eylül tarihinde İstanbul’da gerçekleştirilecek ülke finalinde seçilecek 3 dansçı, Sertab Erener’in yeni klibinde oynayacak.
Dans kapışmasının jürisine gelelim; Nike reklamlarının dünyaca ünlü dansçıları Sofia Boutella ve Kymberlee Jay(onlar gerçekten iyi dansçılar özellikle Sofia), Türkiye’deki Nike dans yarışmalarının birincileri Ekin Bernay ile Aydan Uysal, koreograf Super Dave ve Sertab Erener yer alıyor.
Katılım şartlarını, 0 800 211 81 07 numaralı telefondan veya http://www.danskapismasi.com/ adresinden öğrenebilirsiniz. Ayrıca gönderilen videoları buradan seyredip oy kullanabilirsiniz. Final gecesi için 2 kişilik davetiye kazanma şansınız olabilir böylece. Sofia Boutella ve Kymberlee Jay o gece dans edeceklerse final gecesini kaçırmamak lazım. :)
İşte Sofia'nın dansıyla konuştuğu Nıke reklamı. O zaman Just do it :)

22 Ağustos 2007 Çarşamba

Cow Parade İstanbul 2007'nin takıları Goldaş




Sonunda oldu işte küçük inekçiklerden takılarımız olabilir. Goldaş, Cow Parade İstanbul 2007'nin takılarını sergilemeye başlamış ve sergi bitiminde yine Sokak Çocukları Rehabilitasyon Derneği, AÇEV ve TEMA Vakfı adına açık arttırma ile satılacakmış.Goldaş takı ve aksesuar markası Assortie’den üç, külçe altın markası ChipGold’dan da iki tasarım ile sergiye katılıyor. Goldaş’ın tasarımları; Nişantaşı’nda Abdi İpekçi ve Valikonağı caddeleri, Ortaköy, Cevahir Alışveriş Merkezi ve Beyoğlu Galatasaray’da görülebilir. Ayrıca Silver D’sign markası ile de gümüş takılar sergileniyor.

Bu durumda İneklerin ne kadar faydalı hayvancıklar olduğunu görüyoruz. Hangi sergiden bunca reklam ve tasarım çıkar ki? Bizde etinden sütünden faydalanalım o zaman.

Koç Müzesi Görülmeye Değer

Geçen yıl Koç Müzesini gezmiştim ve çok beğendim. Eğer görmediyseniz herkesin ilgisini çekebilecek kadar çok sergilenen eser var, görmenizi tavsiye ederim. Çocuklar için süper bir deneyim olabilir hem tarihsel bilgi alacaklar hemde Harry Poter filminde gördükleri Uçan Araba'yı burada görebilecekler. Bir sürü antika araba görebilirsiniz özellikle Cadillac'lar çok güzellerdi. Çok hoş bir zeytinyağı fabrikası oluşturulmuş işleyişi gösteriliyor, trenler ,uçaklar, yatlar, ilk bilgisayarlar,oyun konsolları ki çok özel parçalar bulunuyor.

Benim en çok beğendiğim kısım denizaltı turuydu. Hemen belirtiyim denizaltı için ayrıca bilet almanız gerekiyor. Yıllardır o deniz altında görev yapmış bir bey tarafından gezdirildik ve bazı ses efektleri ile gerçekten denizin altında bir harekattaymış havası yaratmışlar. Çok hoş bir deneyimdi özellikle torpillerin ateşlenmesi efekti sırasında yine o denizaltında emekli bir ziyaretçi asker amcamızın gözyaşlarıyla hepimizde hüzünlü bir atmosfer yarattığı zaman. Denize tutkuyla bağlı olanlar çoktur ama aylarca bu deniz altında Kıbrıs çıkarması sırasında güvenlik görevi yapan bu askerler için orada olmanın çok başka bir anlamı olduğu kesin. Küçücük odacıklar banyocuklar ve sandalyeciklerde aylarca derinlerde yaşamak nasıl bir hayattır ben beynimde canlandıramıyorum. Denizaltından dışarı çıktığımda sadece özgürlük güneşi görmekmiş dedim.


Önemli bir ayrıntı da engelli dostlarımız için çok güzel düzenekler hazırlanmış rahat rahat gezmeleri mümkün.


Sergilenenlerden bazı ayrıntılar;


'TCG Uluçalireis' Denizaltı
Denizaltı, 1944 yılında Portsmouth Tersanesi'nde BALAO/TENCH sınıfı USS THORNBACK (SS-418) olarak 93m uzunluğunda ve 2,400 ton olarak inşa edilmiştir. 1946'da aktif görevden alınıp yedek filoya katılana kadar, 2. Dünya Savaşı süresince Japonya'ya karşı görev almıştır. 1950'lerin başında en üst Guppy tadilatı görerek 1953'de tekrar hizmete girmiştir. USS THORNBACK 2 Temmuz 1971'de Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'na katılmış ve kendisine TCG Uluçalireis adı ve S-338 borda numarası verilmiştir. Müze'ye 2001'de devredilmeden önce 30 yıl kadar Türkiye Cumhuriyeti'ne değerli hizmetlerde bulunmuştur.

1917 Albion Röntgen Aracı
Meşhur İskoç şirketi Albion, ürettiği özellikle kamyon ve otobüs gibi ticari araçlarla tanınmıştır. Birinci Dünya Savaşı'nda İngiliz Ordusu tarafından en çok kullanılan şasilerden biri olan A10 kuvvetli ve güvenilir olmasıyla tanınmış ve yaklaşık 8.800 adet üretilmiştir. Sergilenen araç Ocak 1917'de sadece şasi olarak ısmarlanmış (kasası ve X-ray cihazı daha sonra İngiltere'de takılmıştır) ve muhtemelen Muttefik Kuvvetler ve Osmanlı İmparatorluğu arasındaki çatışmalarda görev almıştır. Araç savaştan sonraki yıllarda Türkiye'de bir süre kullanılmış, 2001'de Müze tarafından depoya yerleştirilmiş ve daha sonra Müze Atölyesi'nde restore edilmiştir.

1961 AmphicarHem denizde hem karada gitme özelliğine sahip Amphicar 1957-8 yıllarında Almanya'da dizayn edilmiştir. Az rastlanan Triumph Herald motora sahip, tekerlek veya pervane yardımıyla kullanılana otomobil aynı zamanda ön tekerleklerin döndürülmesi ile suda gidebilmektedir.

1898 Malden Buharlı Ototmobil
Benzin, elektrik ve buhar geçen yüzyılda otomobiller için üç farklı enerji kaynağı olmuştur. Hemen hemen hepsi birbirine yakın performans sağlamış ve buharlı otomobiller oldukça başarılı olmuştur. Malden, Massachusetts, Amerika'da 1898 yılında üretilen bu model at arabalarından ne kadar etkilenildiğinin açık bir örneğidir.

Zeytinyağı Fabrikası
Ege sahillerinde yer alan Bademli'de ki gerçek bir zeytinyağı fabrikasının parçalarından oluşturulmuş otantik bir fabrika görüntüsündedir. Gerçek bir buharlı makinanın taşıyıcı bantlarla çevirdiği değirmen taşlarını, ezilmiş zeytin küspesini ve sıcak su kazanı gibi detayları da görmeniz mümkün olacaktır.

Römorkör "Liman II"
1935 yılında Hollanda'da üretilen, 1990 yılına kadar aralıksız İstanbul Liman İşletmesi tarafından kullanılan Liman 2, 1991 yılında müze tarafından restore edilmek için alınmıştır. 19m uzunluğunda 50 ton ağırlığında olan bu römorkör 170hp'lik üçlü güçlendirilmiş buhar motoru ile çalışmaktadır. Çalışır durumda bulunan Liman 2'yi buharlar içerisinde görebilirsiniz.

Geleneksel Dükkanlar
Müzenin en ilginç yerlerinden biri olan dükkanlar, çekici bir cadde üzerinde yer almaktadır. Yeni yapılan bu cadde özellikle küçük objeleri barındırmasına rağmen en etkileyici koleksiyona sahip dükkanları barındırır, bunların arasında, bilimsel aletler dükkanı , ayakkabıcı, demirci, gemi donanımı, eczane ve tabii ki oyuncakçı bulunmaktadır!

Saltanat Vagonu
1866 yılında Saltley, Birmingham'da Metropolitan Carriage & Wagon Company'de Sultan Abdülaziz için üretilmiş ve kendisine İzmir - Aydın hattında sefer yapan Osmanlı tren yolu şirketi tarafından hediye edilmiştir. Sultan bu vagonu 1867 yılında Avrupa turu esnasında kullanmıştır. Atölyemizde 1998 yılında restore edilmiştir.

Lokomotif G10
Prusya yapımı G10, 0-10-0 sisteminde dizilmiş farklı bir tekerlek sistemine sahiptir. 1912/13 yıllarında Borsig firması tarfından imal edilmiştir. Prusya Demiryollarında (KPEV) görev yaptıktan sonra Türkiye’ye gelmiştir. TCDD tarafından kullanılmış 49 adet 55000’lik lokomotiften biri olarak uzun yıllar hizmet vermiştir. 18,9 m uzunluğunda ve 76 ton ağırlığında olan lokomotif TCDD tarafından 55022 olarak numaralandırılmıştır..

Riva Aquarama
İtalya'da ki meşhur Riva tersanesinde yapılan son ahşap sürat teknesi olan Riva Aquarama, kesinlikle tasarlanmış en güzel ve etkileyici sürat motorlarından biridir. Her biri 230hp gücünde, iki adet Chris-Craft V8 motoruna sahiptir.

Thomas Edison Patentli Modeli
1876 patentli, Thomas Edison tarafından yapılmış olan ve koleksiyonun en önemli parçalarından biri olan bu parça, telgraf sisteminin gelişimini sağlayan ve telgraf ile semboller yerine harflerin gönderildiği bir modeldir. Edison zamanının en önemli ve yaratıcı mucidi olarak patentli modelleri müzeler ve koleksiyonerler tarafından en çok aranan kişidir.

Douglas DC-3 'Dakota'
1940 ve 1950'lerde sivil havacılık tarafından kullanılan, 1935 yılında ilk uçuşunu yapmış olan DC-3, muhakkak ki en sevilen ve en başarılı uçaktır. Yapımından altı yıl sonra 400'den fazla DC-3 hizmet veriyordu. Bu uçak Türkiye'ye gelmeden önce charter olarak Ford ve General Motors firmalarının şirket ulaşımlarını sağlıyordu. 1986 yılında Türkiye'ye getirilmiştir…

"SS Kalender" Gemisi Buhar Makinası
Boğaziçi vapuru Kalender'e ait üç pistonlu buhar makinası 1911'de İngiltere'de Newcastle-upon-Tyne'da Wallsend Slipway and Engineering Company tarafından imal edilmiştir. Kalender'in iki tane olan ana makinasından sancak tarafında olanıdır. 1911 ile 1980 arasında kullanılmıştır.

B-24 Liberator "Hadley's Harem"
1 Ağustos 1943 - "Kara Pazar" olarak adlandırılan günde Romanya’da ki Ploesti petrol rafinerierini bombalamak üzere Bingazi’den kalkan 177 Liberatorden biridir. B-24, hedefi bombalamasının ve bir Alman savaş uçağı tarafından vurulmasının ardından Kıbrıs'taki İngiliz Üssü'ne inmeye çalışmış ancak Antalya yakınlarına mecburi iniş yapmıştır. Uçağın ön bölümü kazadan sağ kurtulan yedi kişiden biri olan Bay Roy Newton'un yardımıyla 1995'de çıkarılmış ve kısmen restore edilerek sergilenmeye başlanmıştır.

Kaynak: Rahmi Koç Müzesi resmi sitesi http://www.rmk-museum.org.tr/


Adres: Rahmi M Koç MuseumHasköy Cad. No: 27Hasköy 34445 - Istanbul

Tel: (0)212 369 66 00 -01-02


Otobüsler: 47 Eminönü - Alibeyköy Hattı 54 HM Hasköy - Mecidiyeköy Hattı 54 HT Hasköy - Taksim Hattı Minibüs Şişhane - Alibeyköy Hattı

Denizyolu İDO Üsküdar – Eyüp Hattı Vapurları

21 Ağustos 2007 Salı

Adidas ve Puma'nın Marka Doğuşu

Açıkçası ben Adidas'çıyım, yani Almanya'da Herzogenerauch kasabasında yaşıyor olsaydım nehrin bir tarafında Adolph Dassler'in yaptığı ayakkabıları giyen ve Rudolph Dassler'in ayakkabıları ve mağzalarının olduğu yerlere gitmeyen biri olacaktım. Evet çok ilginç bir marka doğuşu hikayesi var Adidas ve Puma'nın, yıllar önce duyduğumda çok şaşırmıştım birbirine küsen iki kardeşin iki büyük marka yaratması ve tam 29 yıl birbirlerine küs yaşaması hatta mezarları bile iki ayrı uca gömülmesi beni çok şaşırtmıştı.
Geçen gün kendime ayıptır sölemesi Adidas ayakkabı alınca bu hikayeyi sizlerlede paylaşmak istedim. Daha sonra bir araba markasının doğuşunu da anlatmak istiyorum, ondan da çok etkilenmiştim.
Adidas ve Puma markasının doğuşu büyük bir rekabetin sonucu olmuş.İkinci Dünya Savaşı'nın öncesinde Almanya'da güneyinde bir kasaba Herzogenerauch'ta iki kardeş (Adolph ve Rudolph) ayakkabı yapıp satmak üzere bir atölye açarlar.Annelerinin çamaşır odasında 1920'lerde dünyanın en hafif spor ayakkabılarını üretme hedefiyle işe koyulan, elektrik olmadığı için bisikletten elde ettikleri enerjiyle deri keserek ayakkabıya dönüştüren kardeşler, savaş sonrası Adolph, Rudolph'la birlikte çalışmak istememesi ve kendine ayrı imalathane açmasıyla ayrılırlar. Bu ayrılıkla artık küslerdir ve tam tamına 29 yıl küs olarak yaşamış ve küs olarak ölmüşlerdir.( Küs olmak çok sevimsiz bir durum ama bu durumda her müsibette bir hayır vardır dedirtiyor)
Bugün iki firmanın genel merkezi de Herzogenerauch'tadır. Adolph Dassler'in ayakkabı şirketinin adı ADIDAS, Rudolph'un ki ise PUMA'dır.

Siyah Gül- Halfeti




Siyah Gül sadece Halfeti'ye özgü bir gül. Çünkü sadece burada siyah açıyor , başka bir yere götürdüğünüzde siyah açma özelliğini kaybediyormuş. Onu bu kadar cazip yapanda bu olsa gerek. Güllerin her rengini gördüm, hatta boyayıp mavi olarak satıldıklarınıda biliyoruz. Ama Siyah Gül'ün yetiştiğini gerçekten bilmiyordum. Dün okuduğum bir dergide sadece Halfeti'de yetişen Siyah Gül'ün resmini görünce bilmediğim ne çok şey var diye düşündüm. Çiçekleri herkes gibi bende çok severim ama bunu duymamıştım. Biz kendi ülkemize ait bu güzellikleri kendimize bile tanıtamıyoruz malesef. Bu yüzden burada Siyah Gül'den bahsetmek istedim. Yaşadığı doğduğu toprak olan Fırat sularındaki Halfeti'ye rengiyle bağlı, başka yerde bu güzelliğini göstermeyen Siyah Gül. Şimdi sular altında kalma durumu var, bunun için fidanları artık özel şartlarda yetiştirilecekmiş. Umarım bu güzellikte Fırat'ın suları altında kalmaz.

Siyah Gül ile ilgili çok fazla bir bilgiye ulaşamadım şimdilik.Koyu kırmızı rengi zamanla siyaha dönen Halfeti gülleri, bodur, yarı katmerli ve kokulu bir tür. İlk ve sonbaharda çiçek açıyor. 1-1.5 metre yükseklikte bir çalı olan bu türün çiçekleri altı yedi santimetre çapında oluyormuş
Ayrıca bu linkten Atlas Dergisinde içinde Siyah Gül'den bahseden yazıyı da okumanızı tavsiye ederim. http://www.kesfetmekicinbak.com/atlascilar/okurlardan/01636/

Şimdi daha çok görmek istiyorum Hasankeyf'i Halfeti'yi, görenler şanslı...

20 Ağustos 2007 Pazartesi

Nina Ricci 'nin Yeni Saati


Bu saat Fransız markası Nina Ricci'nin 2007-2008 koleksiyonuna ait bir model. Söylenilene göre bizim Trabzon'un ünlü bileziklerinden ilham alınarak yapılmış. Trabzon bilezikleride tam el emeğidir hani. Gerçekmidir bilmem Türkiye piyasasında tanıtım için kullanılan bir reklam da olabilir bu. Çünkü Nina Ricci'nin daha önceki saat tasarımlarında da buna benzer kayış tasarımları olduğunu hatırlıyorum. Ama saat, güzel bir model.Üzeri gerçek pırlantalarla kaplanmış, resimdeki renk dışında siyah ve lame rengi de var. www.bos-grup.com den bu saatin özelliklerini ve diğer saat modellerini görebilirisiniz.

18 Ağustos 2007 Cumartesi

Özel Tasarım ATATÜRK t-shırtler


Çok güzel bir t-shırt koleksiyonuna rastladım bugün. Sizlerlede paylaşmak istiyorum.


Tasarımcı Cenk Akaltun'un, Atatürk desenli t-shırtleri bulunan bir site. Değişik bir koleksiyon sahip olmak isteyenler varsa Ata'mızın imzasını taşıyan bu tasarımlardan Modernist üzerinden satın alabilirler. Fiyatlar 45 YTL ile 60 YTL civarlarında, erkek ve bayanlar için ayrı ayrı koleksiyon bulunuyor. http://www.modernisttshirt.com/ adresinden bu ürünleri görebilir ve satın alabilirsiniz.

17 Ağustos 2007 Cuma

CD'nin Doğum Günü


İlk Compact Disc (CD) Almanya' da 17 Ağustos 1982' de Philips tarafından üretildi. Müzik dünyamızın en büyük devrimi şimdi her alanda depolama olarak kullanılmakta.

Philips, başlangıçta, görüntü depolanabilen, altın sarısı renginde 33'lük plak büyüklüğünde dijital diskler üretmeyi planlamış, ancak pek rağbet görmediği için vazgeçilmiş. Bunun ardından sadece ses depolanabilen daha küçük bir disk geliştirilmiş ve CD ortaya çıkmış.

Söylenilene göre 25 yılda, yaklaşık 200 milyar CD satılmış. 1990'lardan itibaren plakları rafa kaldırtan CD teknolojisi sonraları CD-Rom ve DVD üretimleriyle çeşitlenmeye başladı. İlk cd okuyucuları da bugünün parasıyla 2800 YTL civarındaymış.


Ünlü grup ABBA'mızın ''The Visitors'' albümü, CD olarak piyasaya sürülen ilk albüm.İlk zamanlarda daha çok klasik müzik CD'si üretilmiş. Sonraları farklı firmalar ve gruplarda yavaş yavaş CD' lerini çıkarmaya başlamışlar.

1985'te ünlü rock grubu Dire Straits, dijital kaydedilen ilk albüm olan ''Brothers In Arms''ı piyasaya sürdü. Bu albüm, o dönem 1 milyondan fazla satmış.(Albümde sıkı albümdür hani, şimdilerde de hala gayet iyi satar.)

Artık internet üzerinden , IPod 'lardan müzik dinleme devri hakim. Henüz CD'yi tamamen rafa kaldırmayı beceremedi ama piyasaya büyük bir darbe yaptı. Bende CD'lerimi seviyorum , CD 'lerimin yeri ayrı iPod'umun ayrı ...

16 Ağustos 2007 Perşembe

CowParade İstanbul 2007 - Yani Renkli İnekler Sergisi



Uluslararası CowParade organizasyonu İstanbul'da halka açık en büyük organizasyon. Biz İstanbul'lular yollarda gördüğümüz afedersiniz gereksiz öküzler yerine şu rengarek, anaç, süt deposu ve fıstık gibi giydirilmiş inekleri görmekten menunuz sanırım. Ben şahsen çok eğleniyorum.
CowParade etkinliklerinden elde dilen gelirin bir kısmı Sokak Çocukları Rehabilitasyon Derneği, AÇEV ve TEMA Vakfı’na bağışlanacak olması bu sergiyi daha bir anlamlı kılıyor.Daha önce birçok ülkede yapılan bu etkinliğin bizim ülkemizde de yapılmış olması bence çok hoş.
01 Ağustos – 31 Ekim 2007 itibariyle devam edecek olan sergi bölgeleri Taksim, İstiklal Cd. Nişantaşı,Harbiye, Şişli, Sultanahmet, Bebek,Ortaköy, Kanyon, Akmerkez,Metrocity,Profilo ve Cevahir. Birgün hepsini tek tek gezip resim çekmeliyim.
Bu kapsamda birçok ünlü sanatçı ve tasarımcımızın inekleri sergileniyor. Biri de Nil Karaibrahimgil'in inek heykeli. Nil ineğini önce pembeye boyamış , daha sonra da yanından geçildiğinden şarkı söyleyebilmesi için ona hoparlör taktırmış. İbrahim Tatlıses'in 'Bir Kulunu Çok Sevdim'inden esinlenerek 'Bir öküzü çok sevdim' diye yeni bir de şarkı yazan Karaibrahimgil, "Aşık bir inek ancak bu şarkıyı söyler diye düşündüm. İneğin pembe renge boyanması da bu yüzden, çünkü bana göre aşkın rengi kırmızı değil pembe" demiş.
Şu Nil alem kız ayrıca bende katılıyorum aşkın rengi pembe.
Organizasyonla ilgili ayrıtılı bilgiyi sitesinden alabilirsiniz http://www.cowparade-istanbul.com/
Ayrıca bu linktende daha önce yapılmış inekçiklerin heykelciklerini satın alabilirsiniz. Güzel tasarımlar var bir göz atın :) http://www.theconsumerlink.com/landing.asp?BID=cowparade&.

Galatasaray Amblemi ve renkleri nasıl doğdu?


Eh rengimi de belli ediyorum artık ben Galatasaraylıyım. Tasarım haberleri takip ederken logolarla ilgili bir araştırmada Galatasaray Klubünün ambleminin ve renklerinin çıkışı ile ilgili bilgilere rastladım. Bende Galtasaray resmi internet sitesinden orjinal bir alıntıyı sizinle paylaşmak istiyorum.

Galatasaray ‘ ın ilk amblemi, 333 Şevki Ege tarafından çizildi. Bu, ağzında futbol topu olan kanatları gerili bir kartaldı. “Kartal”, Galatasaray’lıların üzerinde durduğu bir amblem örneğiydi. Ancak, kartal adı benimsenmeyince, Şevki Ege’nin kompozisyonu bir kenara itildi. Sonraları , GS amblemi doğdu ve benimsendi. (Sonra başka bir klubümüz bu amblemi benimsemiş.)

Suat Başar,Galatasaray ambleminin nasıl doğduğunu şöyle anlatıyor:

Yıl 1923…

O yıl biz “cinquieme” da, yani lise 1′ deydik. Arkadaşlarımızdan 74 Ayetullah Emin, sıra arkadaşı Şinasi (Şahingiray), ile birlikte her hafta “Kara kedi” %90 nispetinde Ayet’in inci gibi el yazısı ile yazılmıştır. Ayet, bir taraftan mecmuasının yazılarını temize çekerken, bir yandan da sahifelerini ve bilhassa kapak vazifesi gören ilk sahifesini süslerdi. Bir defasında bu kapakta hepimiz basit fakat zarif çizilmiş bir “Gayin -Sin” gördük. Kırmızı Gayin’ ın içine sarı bir “Sin” oturtulmuştu. Hendesi çizgilerle ve muayyen ölçülerle resmedilmiş olan bu şekil , kulübümüzün, yalnız kulübün değil, bütün Galatasaray ‘ lılığın remzi olacaktı. Ama, her şeyden evvel bu şekli kulübün kongresine teklif etmek lazımdı. Bu teklifi kim yapacaktı? Tasarladığımız arkadaş çekingendi ve kongre günü yaklaşıyordu. Nihayet o gün geldi. 1923 yılında, bir gün mektebin resim sınıfında kalabalık bir kongre toplandı. Ne ateşli, ne heyecanlı bir kongreydi o. Kimler yoktu ki? Belli ki Galatasaray yeni hamlelere hazırlanıyor, spor sahasında yeni inkilaplar yapacak, memlekette yeni çığırlar açacak. Teklifler ve kararlar bibirini kovalıyor. Şinasi arkadaşımız Ayet’den “Gayin-Sin” resmini almış, kongreye teklif edecek, ama o da çekingen,arka sıralarda oturmuş bekliyor. Nihayet Şinasi’nin yanında oturan Dr. Namık (Canko) merhum , söz alıp ortaya çıktı ve: Arkadaşlar, genç kardeşlerimizden Şinasi Reşit, kongremize bir rozet şekli getirmiş, kulübümüzün remzi ve rozetimizin şekli olarak kabul edilmesini teklif ederim, dedi. Büyük bir resim kağıdına çizilmiş ve renklerimizle boyanmış “Gayin-Sin” i ortaya çıkardı. Teklif alkışlar arasında ittifakla kabul olundu. Ayet, yalnız eski harflerle “Gayin-Sin” çizmekle kalmamış, aynı uslupla bir de “GS” yaratmıştı. Bunların asılları Ayet’in Şinasi’nin yardım ile çıkardığı haftalık el yazısı “Kara Kedi” mecmuasındadır. “Gayın-Sin” ilk defa 1925 de kurulan Galatasaray talebe sandığının hazırladığı mektup, kağıt ve zarflarına basıldı. Yine, 1925 de kabul edilen lise kasketine ve daha sonra lise ceketlerine işlendi. Bazı imkansızlıklar, rozetin yapılmasını geciktiriyordu. Nihayet bunu da sıra gelince, şekiller o zaman eski İpek sinemasının kapısındaki dükkanlardan birinde Besim Koşalay ile birlikte tuhafiye mağazası açan Nihat Bekdik’e verildi. Bir aksilik eseri bunlar kayboldu. O zamanki İdare Heyetinin bastırdığı matbualarda ve yaptırdığı rozetlerde Ayet’in eseri biraz şekil değiştirdi. GS nin yaratıcısı Ayet Emin’i 29 eylül 1931 de toprağa verdik. Dr. Namık ağabeyimiz 1933 yılında aramızdan ayrıldı. Allah Şinasi Şahingiray arkadaşımıza uzun ömürler versin. GS yi gördükçe, her üçünü hatırlar, ebediyete tevdi ettiklerimizi rahmetle yadederim.

Not: Maalesef, şu tatlı anıyı bize nakleden 550 Suat Başar ağabeyimiz de aramızdan ayrıldı. Nur içinde yatsın...

Galatasaray Spor Kulübü’nün ilk renkleri kırmızı-beyaz’dır. Bayrağımızın renklerinden esinlenerek seçilen bu renkler, dönemin baskıcı ve paranoyak yönetimi tarafından kuşkuyla karşılanmış ve futbolcular sıkı bir takibe alınmışlardır. Bu nedenle, sarı-siyah renkler gündeme gelmiş ama bunlar da kalıcı olmamış ve Galatasaray bugünkü renklerine kavuşmuştur.

Bu renklerin öyküsünü Ali Sami Yen’den dinleyelim:

Birçok yerleri dolaştıktan sonra, nihayet Bahçekapı’daki Şişman Yanko’nun dükkanına gidilerek orada zarif iki yünlü kumaşa tesadüf ettik. Biri, vişneye çalan koyuca tatlı bir kırmızı, öteki de, içinde turuncudan iz taşıyan tok bir sarı. Tezgahtar, mahirane bir el hareketi ile kumaşların dalgalarını birleştirdi. Bir saka kuşunun başı ile kanadının yarattığı renk güzelliğine benzer bir parlaklık hasıl oldu. Ateşin içindeki renk oyunlarını görür gibi olmuştuk. Sarı-Kırmızı alevinin takımımız üstünde parıldamasını tasavvur ediyor ve bizi derhal galibiyetten galibiyete götüreceğini tahayyül ediyorduk. Nitekim de öyle oldu.” Buna karşılık kuruculardan Bekir Sıtkı, söz konusu renklerin Gül Baba’nın II.Beyazıt’a verdiği sarı ve kırmızı güllerden esinlendiğini ileri sürer. Kaynak: Galatasaray Resmi Web Sitesi

15 Ağustos 2007 Çarşamba

Universal Music Group Google üzerinden müzik satışı


DRM korumasız müzik satışını yapacak olan Universal Music Group'un satış partnerlerinden birisinin de Google olacağı söyleniyor. Universal satışlarını 21 Ağustos 2007 - 31Ocak 2008 tarihleri arasında deneyecek ve MP3 formatındaki şarkıları web siteleri üzerinden satışa çıkaracak. Amazon.com , Best Buy ve Rhapsody üzerinden satılacak ayrıca Google aramalarında çıkan şarkılarda satın alınabilecek. Universal Music Group'un bir şarkı satışı için 99 cent istediği söylenmekte. Daha önce Apple iTunes üzerinden satış yapan rakibi EMI bir şarkı için 1,29$ almakta.

F1 Mercedes Reklam Filmi-

Aşağıdaki videoda çok hoş bir Mercedes reklamı var. Ben seyrederken çok eğlendim sizinlede paylaşmak istedim .Vodafone McLaren Mercedes takımının iki sürücüsü Alanso ve Hamilton her ortamda yarış halindeler ve son sahnede ortaya çıkan kişi sonradan öğrendimki McLaren Mercedes'in çifte dünya şampiyonu, efsanevi Formula 1 pilotu Mika Hakkinen. Çok sevimli bir reklam filmi olmuş. Buyrun seyredin.. (unutmadan şarkının sözlerine dikkat)

Kardeşinizi Seçin

Bu oluşumdan bir çoğunuzun haberi vardır sanırım. Çok anlamlı bir sevgi hareketi olarak yorumluyorum bu çabayı. Eski bir gazeteci abimiz Cengiz Tünay tarafından hayata geçirilmiş bir sevgi projesi. Sanırım 2005 yılıydı bende, bu oluşumu duyduğumda kendime bir kardeş seçmek istedim ve Demet'le tanışmış oldum. Benim küçük kardeşim Hakkari'den 8 çocuklu bir ailenin tek kız çocuğu. Demet ve onun gibi sevgiyi böyle bizim göndereceğimiz mektup ve hediyelerle bekleyen bir sürü çocuk var ülkemizde. Bende birilerin elinden tutayım istedim ve bu kadar zaman sonra ben mi onu mutlu ediyorum yoksa o mu beni mutlu ediyor bilmiyorum. Gönderdiği küçük sevgi sözcükleriyle dolu mektupları bana yıllar sonra postacı bekletir oldu. Oralardan çok fazla mektup gönderemiyor çünkü bu bile onlar için külfet çoğu zaman, özellikle kışları. Demet'cim en son mektubunda bana demişki "hep sen gönderiyorsun ablacım bu sefer sen benden birşey iste, burlardan istediğin ne varsa gönderelim" Küçük kalbinde hediyelerden bir mahçubiyet olmuş oysa henüz birşey yaptım sayılmaz. Bende onun resmini istemiştim göndermiş. Çok güzel bir cimcime o.
Buraya bunları yazıyorum ama aslında bu benim çok özelim. Sizlerle paylaşmak istedim çünkü mutlu olmak için bir çocuğu mutlu etmek gerektiğini bilenlerdenim. Bir söz duymuştum "Çocukları öptüğünüzü Melekler sayar" diye. Çocukları mutlu etmeye çalışırken içimdeki çocuğu hiç kaybetmemiş oluyorum. Size naçizane tavsiyem mutsuzsanız, sorunlar, hayat, eş, dost herşey üstünüze geliyorsa bir çocuğu sevindirin, bakın onun gözleri değişince sizin kalbinizde değişecek.Hala bir kardeş seçmediyseniz bu sevgi hareketine katılın http://www.kardesinisec.com/
İçinizdeki çocuğu gözlerinden öperim :)

14 Ağustos 2007 Salı

Atlar "İnsanoğlunun Kanatları"

Atlar için "İnsanoğlunun Kanatları" yakıştırması yapılırmış. Özgürlük terimini kuşlardan sonra en çok onlara yakıştırıyoruz. Sadık, güçlü, asi ve hisleri çok gelişmiş bir tür onlar. Tarih boyunca insanoğlunun yanında her yükün altında ,her savaşın başrolünde olmuşlar. Şimdilerde ise engelli insanlarımızın tedavisinde ve spor amaçlı olarak yine insanolunun yanıbaşındalar.
Bu iri ve mağrur yürüyüşlü hayvanlara özel bir hayranlığım var. Çok asil ve sanki soğukmuş gibi görünen hallerinin ardında çok dost canlısı ve sadık bir duruşa sahipler. Şahsına münhasır hayvanlar olduklarını düşünüyorum, yaratılmış her canlı gibi kendilerine has özelliklere sahipler tabi ama benim için daha da özel bir yerleri var.
Sizlerden de bu terapist, dostçul ve sporcu karakterlerle iyi vakit geçirecek yerler arıyorsanız sizlerle bulduğum bilgileri buradan paylaşacağım. İstanbul'da ki binicilik kulüplerinden bazılarının bilgilerini aşağıda bulabilirsiniz.
Daha önceleri atları görmek için at yarışlarına gittiğimi de buradan itiraf ediyorum :) Onları yakından görmek çok güzeldi,pişman değilim yine yapabilirim üstelik bitiş çizgisine yaklaşırken insanların birden ayaklanıp "yürü be oğlum!" "kopta gel" gibi terimlerini duyarak gülmekten bayılmıştım. Ben bunların bir şaka olduğunu sanıyordum halbuki gerçekmiş. Eğer hiç yarış seyretmediyseniz bunuda tavsiye ederim güzel bir deneyim olabilir(parantez içinde belirtiyim yarış oynamadım sadece seyirciydim, sizleri kumara teşvik falan etmiyorum :) sonra benden bilinmesin).
Bu yazıdan çıkarılacak sonuç Atlar benim kanatlarım olsun istiyorum artık. :)

İstanbul Binicilik Kulüpleri
Durusu Park Binicilik Kulübü Büyükçekmece İstanbul Tel: 0 212 767 90 38
Ferhatbey Binicilik Kulübü Turgut Özal Bulvarı No:140 Taşdelen Ümraniye İstanbul Tel: 0 216 3128038 http://www.ferhatbeybinicilik.com.tr/
Galatasaray Binicilik Kulubü Maslak İstanbul Tel: 0 212 276 22 93
İstanbul Atlı Spor Kulubü Poligon Mevkii İstinye İstanbul Tel: 0 212 276 20 56
İstanbul Atlıspor Kulübü - Maslak Binicilik Tesisleri Üçyol Ağzı Maslak İstanbul Tel: 0 212 276 20 56 - 286 38 40
Kemer Atlı Spor Kulubü Kemerburgaz İstanbul Tel: 0 212 239 72 02 http://www.bigglook.com/biggistanbul
Klassis Golf & Country Club Seymen Köyü, Altıntepe Mevkii Silivri İstanbul Tel: 0 212 748 56 00
http://www.bigglook.com/biggistanbul
Midilli Kulübü Maslak İstanbul Tel: 0212 286 18 89 Saklıköy Country Club İshaklı Köyü Ovası Bayram Köprü Mevkii No:2 Beykoz İstanbul Tel: 0 216 434 55 21 http://www.bigglook.com/biggistanbul
Sipahi Ocağı Kulubü Maslak İstanbul Tel: 0 212 276 22 31









Emir Kusturica-The No Smoking Orchestra


Emir Kusturica'dan bahsetmeden edemeyeceğim. Balkan kültürünü dünyaya filmleri ve müziğiyle tanıtan ve yönetmenliğini yaptığı birçok filmi Cannes ve Venedik Film Festivallerinde ödüller alan senarist, yönetmen ve müzisyen Emir Kusturica. Saraybosna doğumlu Kusturica filmlerini genellikle kendi dilinde çekiyor ve yine kendi dilinde çektiği 1989 yapımı "Time of the Gypsies" ile uluslararası bir başarı kazanarak adını duyurdu. Bu filmiyle Cannes'ta " En iyi Yönetmen" ödülünü aldı.
Müzisyen kişiliği ise "The No smoking Orchestra" grubundaki başarılı bas gitaristliği. Benimde bahsetmek istediğim bu özelliği aslında , balkan ezgileri taşıyan albümleri ile müzisyen olarakta kendi kültürünü dünyaya çok güzel tanıtıyor. 2007 yapımı son albümleri ünlü filmiyle aynı adı taşıyan "Time of the Gypsies "punk opera ile şimdilerde kendilerini dinleyebilirsiniz.Bu albümleri Türkiye'de de yayınlandı ama piyasada fazla bulunamıyor. Eğer albümü temin etmek isterseniz yardımcı olurum emin olur. :)
Benim için çok sevdiğim Hederlezi parçasını onların yorumuyla dinlemek büyük zevk. Dinleyin bakalım beğenecekmisiniz? http://www.thenosmokingorchestra.com/

Track List
1
Efta purane ikone (Seven Old Icons)
2
Djilaben rromalen (Sing People Sing)
3
San Francisco (San Francisco)
4
O chaveja (Oh, My Children)
5
Hederlezi (St. George Day)
6
Cik cik pogodi (Guess Guess who is coming)
7
Crazy about money (Crazy About Money)
8
Del dija (Lord gave us)
9
Kana o del barvarel (When Lord Gives)
10
Evropa (Europe)
11
Pharismasa va inzares (The Beggars)
12
Perhan sovel (Perhan is dreaming)
13
Lorenzzo (Lorenzzo)
14
Sas jekh len (There was a river once)



Buda Pitbull parçalarından bir alıntı.

13 Ağustos 2007 Pazartesi

Türk Kültürüne Hizmet Vakfı Caferağa Medresesi

Bu güzel mekanla ilgii sizlere öncelikle kısa bir bilgi vereyim;
Caferağa Medresesi, Kanuni Sultan Süleyman dönemi (1520-1566) Babüssaade ağalarından Cafer Ağa tarafından, Mimar Sinan'a yaptırılmıştır (1559). Bağımsız medreseler grubuna giren ve günümüze geçirdiği onarımlarla ulaşan medrese, 15 dershane/sergi odası, büyük salonu ve huzur verici bahçesiyle, Geleneksel Türk El Sanatlarının öğretildiği, üretilip satılabildiği turistik bir merkeze Türk Kültürüne Hizmet Vakfı tarafından dönüştürülmüştür (1989).

Caferağa Medresesi'nde Porselen Seramik Ebru Kuyumculuk Takı Mozaik Dekoratif Süsleme(Ahşap, Kumaş, Cam) Çerçevecilik Kırkpare (Patchwork) Sedef Kakma Ciltleme Mum Yapımı gibi eğitimler almanız mümkün. Bende ebru eğitimimi burada Ayla Makas hocamdan aldım.

Gülhane Parkı'nın yanındaki dik yokuştan çıktıktan sonra ilk sağa dönüyorsunuz (ki düz giderseniz eski güzel evlerimizle karşılaşabilirsiniz.) Sokağın ortalarına doğru küçük bir rampayı inerek girişe ulaşıyorsunuz. Sonra gizli kalmış güzel bir avluya, mis gibi kahve kokularına dalıyorsunuz. Her yerde el sanatlarının sergilendiği, inceden ney sesinin yankılandığı çok güzel bir ortam. Ebru çalışmalarım sebebiyle uzun bir süre buranın müdavimiydim, çoğu zamanda orda olmayı özlüyorum. Gidip görmenizi, güzel yemeklerini tadmanızı en azından bir kahve içimlik soluklanmanızı tavsiye ederim. Çünkü Sultanhamet'e çıkınca gidecek çok yer var hepsini bir günde gezmek mümkün değil.

Adres:
Caferiye Sok.Soğukkuyu çıkmazı No:1 Sultanahmet/İst(Aya sofya müzesi yanı)Tel-Faks: 0212 513 36 01

SILK&CASHMERE DESENİNİ ARIYOR

Seçkin bir marka olan Silk&Cashmere yeni desen arayışı içinde bir yarışma düzenlemiş. 31 Aralık 2007'ye kadar katılabilinecek olan yarışmanın cazip ödülleri de var.Tasarımla ilgilenenler için kaçırlmayacak bir deneyim olabilir. Aşağıdaki bölüm internet sitelerinden yayınladıkları bültenin bir kopyası, daha fazla bilgi için sitesini ziyaret edebilirsiniz.www.silkcashmere.com

"İpek ve kaşmirin seçkin markası , desenini arıyor.Asırlık bir marka olmak sürecindeki Silk&Cashmere, markanın seçkin kimliğiyle bütünleşecek bir desen arayışında. Saf kaşmir koleksiyonunda, yaşam boyu kullanılacak bu desen, ipek ve kaşmire yakışan, sofistike ve duru bir ayrıntı.
Silk& Cashmere’in deseni kaşkollerde, eşarplarda ve kazaklarda adeta markanın bir imzası gibi olacak. Markanın tarihine siz de imzanızı atmak istiyorsanız, deseniniz ile birlikte yaratım sürecini de anlatmanız çok önemli. Hayallerin ötesine geçmek hiç olmadığı kadar yakın şimdi. 15. yılında, Silk&Cashmere, teniyle kalitenin ve yumuşaklığın keyfine varmak isteyenler için seçkin bir marka olmanın ayrıcalığını taşıyor.
31 Aralık 2007 tarihine kadar uzatılan yarışmada, yaratılan desenler arasında kazanan yarışmacı, St.Moritz veya başka bir yurtdışı Silk&Cashmere mağazasında 4 günlük bir gezi, 5000 $ ödül ve Silk&Cashmere Genel Müdürlüğü’nde 3 ay staj imkanına sahip olacak.

Silk&Cashmere, sizi, düşlerle hikâyelerin, umutlarla el emeğinin bütünleştiği bir yarışmaya davet ediyor. Birden çok eser ile katılabileceğiniz desen arayışımıza ilgi çok yoğun. Yarışmanın sonucu 2008 Baharı’nda düzenlenecek bir tören ile açıklanacak. "

METALLICA DVD


Ben lisedeyken onları dinlemek benim yaşımdakiler için en önemli müzik olaylarından biriydi. Benim küçüklüğümden beri pop ve rock adına superstarlar vardı ve bu starlığı hakkedecek kadar iyi performansları vardı. Şimdilerde aynı performansları gösterip 2 yıl içinde unutuluyorlar. Sanırım bunların çoğu yanardöner starlar :) Işığı sönmemiş özel bir grup Metallica.
Metallica hayranları için çok güzel bir dvd var piyasada, Türkiye'ye biraz geç geldi ama tam geldi uzun zamandır bu kadar iyi satan müzik dvd'si olmamıştı. Grubun ilk videolarını çektikleri 1989 yılından 2004' e kadar olan 21 hit parçalarının yer aldığı güzel bir dvd. Ayrıca bonus bölümünde daha önce sadece VHS kayıtları olan parçalar ve Some Kind Of Monster Filminin trailer 'ı da var. Hayranlarına tavsiye olunur arşivlik bir DVD. Bu DVD'yi piyasada bulamazsanız bana ulaşın muhakkak temin ederim.

Product Description

A Metallica music video retrospective.

Track Listings:

One

Enter Sandman

Nothing Else Matters

Wherever I May Roam

Sad But True

Until It Sleeps

Hero Of The Day

Mama Said

King Nothing

The Memory Remains

The Unforgiven

IIFuel

Turn The Page

Whiskey In The Jar

No Leaf CloverI Disappear

St. AngerFrantic

The Unnamed Feeling

Some Kind of Monster
Bonus
2 Of One - Introduction
One (Jammin' Version)
The Unforgiven (Theatrical Version)
Metallica: Some Kind Of Monster Film Trailer

10 Ağustos 2007 Cuma

I POT Nano Çılgınlığı



I POT Nano'nuz varsa bu çılgınlığa sizde katılın. Öncelikle DJ olma yolundaki arkadaşlar için Numark'ın piyasya çıkarttığı iDJ2, cihaz üzerinde sadece tek bir iPod yuvası var ve aynı anda iki parçayı çalabiliyor. Daha önce piyasaya çıkan ürün iDJ de çift I Pot kullanılması gerekiyordu. Ayrıntılı bilgi için www.numark.com/idj2




iPod'um olmadan asla diyorsanız bu üründe sizin gibi kolikler için. Atech Flash Technology adlı firma, iCarta adı verilen bir ürünle tuvalet kağıdı tutacağı ile iPod tutacağını birleştiriyor ve tuvalette kulaklık olmadan iPod dinlemeyi sağlıyor.Büyük ihtiyaç doğrusu...Ürünün dört adet yüksek performanslı hoparlörü, nem tutmama özelliğine sahipmiş. iCarta'nın ayarlanabilme özelliği, iPod Shuffle veya başka bir müzikçaları kullanmaya da olanak tanıyor. Ürün, duvara kolayca monte edilip çıkarılabilecek şekilde tasarlanmış. Birlikte gelen adaptörü ile fişe bağlanarak kullanılan iCarta, üzerine takılı olan müzikçaları da şarj ediyor. www.atechflash.com


Ve daha çok benim gibi kokoş takımına uygun hoş I POT tasarımlarının bulunduğu aşağıdaki siteleri dolaşmanızı tavsiye ederim. I Podlar renklensin , bol müzikli günler olsun.



Taste DJ yani DJ Mutfak Tezgahı





İşte hayalimdeki mutfak konseptini buldum. Bu tasarımın adı Taste DJ ve Fei Zhu tarafında tasarlanmış . Fei Zhu yemek pişirmeyi DJ’likle bağlamış, ne de olsa müzik ruhun gıdası. Taste DJ'de plak şeklinde 2 tane ocak, musluk , bilgisayar bağlantısı var . Güzel özelliklerinden biri ikinci resimde de görüldüğü gibi ocak kısmında pişirdiğiniz yemeğe tuz, karabiber gibi baharatları tuşlarla seçebiliyorsunuz. Ayrıca bilgisayar sayesinde internetten yemek tariflerine bakabilir, telefon bağlantısı kurabilir ve müzik dinleyebilirsiniz. Fei Zhu'nun tasarımına sağlık, çok tuttum bende istiyorum.

9 Ağustos 2007 Perşembe

Süper Tasarımlar, Kaset Çanta

Bu kaset çantaları çok beğendim. Eskiden kaset vardı , kasetçalar vardı şimdi kasetlerden kasetçanta yapılıyor. Güzel bir tasarım burda olsa yapılsa ben kesin alırdım , zaten tam bana göre :) İlginç tasarımların devamını görmek için şu siteye bir göz atın daha neler var neler...



















Tema Vakfı Meşe Projesine katılalım


Güzel bir yaşam hareketini buradan sizinle paylaşmak istiyorum. Hepinizin bildiğine eminim ,medyada sık sık bahsedilen bir projedir. Bende her yıl bu projeye ufaktan katılıyorum yani bu dünyada bir değil bayağı bir dikili ağacım var. Sizlerinde olsun istiyorum dolayısıyla faydam olacak sizlere:) Aşağıda Tema Vakfı'nin resmi sitesinden aldığım bir alıntı var. Meşe Palamutu hareketinin bilgileri ve nasıl katılabileceğinize ait bilgiler. Hepimizin dikili ağacı olsun bu dünyada, ağaçlar toprağa sıkı sıkı tutunsun bizde onlara sıkıca kucak yapalım.


Tarihte "Meşe Denizi" olarak bahsedilen Anadolu'da bugün 6.500.000 hektar alanı kaplayan meşe ormanlarının 5.750.000 hektar alanı bozuk ve çok bozuk meşe ormanlarından oluşmaktadır.
TEMA Vakfı - Orman Bakanlığı işbirliği ile1998 yılından beri sürdürülen "Meşe Projesi" dünyanın en büyük ağaçlandırma projelerinden biridir.
Yurt çapında 1 milyon hektar alanda sağlıklı meşe ormanları oluşturmayı hedefleyen "Meşe Projesi" meşe tohumu ekimi, meşe fidanı dikimi ve canlandırma kesimi (meşe rehabilitasyonu) çalışmalarını hedeflemektedir. Projenin toplam maliyeti 1,8 milyar $'dır.
TEMA Vakfı'nın Orman Bakanlığı ile işbirliği sonucu, başta halkımız olmak üzere özel - kamu sektörü, Türk Silahlı Kuvvetleri, Eğitim Kurumları'nın destekleriyle 1998-2004 yılları arasında 640 milyon adet tohum toprakla buluştu.
Bu proje dünyamızın içinde bulunduğu küresel ısınma tehdidine karşı mücadeleye, Türkiye’nin katkı projesidir.

Şubelerden Katılım:En az 9 adet tohum için 3,00 YTL. ve katlarını aşağıdaki hesap numaralarına tüm şubelerden ücretsiz havale yapabilirsiniz. Talep etmeniz durumunda en az 6 YTL tutarındaki 18 tohumluk bağışınıza sertifika hazırlanmaktadır. Sertifika istiyorsanız, bağış bilgilerinizi içeren dekontu ve irtibat bilgilerinizi 0212 281 11 32 nolu faksa göndermeniz yeterlidir.
Banka Şube Hesap No
Ziraat Bankası Levent 1576822-5001
Halkbankası Beyoğlu 16000001
HSBC Merkez 706-012-0412-282
Kolay Katılım:Yapı ve Kredi Bankası, İş Bankası, Garanti Bankası, Denizbank, Akbank ve Tekfenbank’ın ATM makinalarından tek tuşla projeye katılabilirsiniz.
İnternet yoluyla katılım:İş Bankası , Akbank, ve HSBC Bank’ın internet sitelerindeki Meşe Katılım Formu'nu tıklayarak kredi kartı bilgilerinizle güvenli biçimde katılabilirsiniz.
Kredi Kartı Yoluyla Katılım:Dilersiniz Kredi Kartınızla Online Meşe Bağışında bulunabilirsiniz.

Büyü Dükkanı


Sizlere bir başucu kitabı tavsiye etmek istiyorum. İlk okuduğumdan beri her seferinde daha çok hoşuma giderek tekrar okuyorum. Okumayı fazla sevmeyen arkadaşlar için bile kolay okunabilir akıcı bir dile sahip bu kitap. Yeşim Türköz'ün anlatımını gerçekten çok beğendim. Çok kitap okurum ama bazı kitapları tekrar tekrar okumak çok keyifli, Büyü Dükkanı'da bu kitaplardan biri benim için. Kitapta en çok beğendiğim pazarlık kısımları yani hayalimizdekini istediğimizde onun için ne verebileceğimizi sorguluyoruz. Güzel bir anlatımı var okumanızı tavsiye ederim.

Kitabın Arka kapağından alıntı;

Ne kadar gerçekçi olmaya çalışsak da, içimizde hep hayal kuran bir yan vardır. Bazen hayat boyumuzu aşar, içinden çıkamadığımız sorunlar çoğalmaya başlar, işte o zaman mucizelerin peşine düşeriz. Böylelikle sırtımızdaki yüklerden, eksikliklerimizden ve pişmanlıklarımızdan kurtulacağımızı hayal ederiz. Oysa yaşadığımızın dışında bir hayat, kendimizin dışında bir başka "ben" yoktur. Büyü Dükkânı, psikodramanın en popüler tekniklerinden biridir. Bu dükkân, mucizelerin gerçekleştiği bir mekânı temsil eder. Orada, hayattan istenilen her şey alınabildiği gibi, istenmeyen şeylerden kurtulmak da mümkün olabilir. Bu kitapta yer alan öyküler Büyü Dükkânı'nda geçer ve öykülerin kahramanları, dükkânın yaşlı satıcısından kendi hayatları için bir şeyler isterler. Kimisi korkularından kurtulmak ister kimi de kendisini delicesine sevecek bir âşık... Ancak Büyü Dükkânı'ndaki alışverişler kolay değildir. Satıcı ile müşterileri arasında geçen sıkı pazarlık, aslında çok önemli hayat felsefeleri içermektedir.Kimbilir, belki de o müşterilerden biri sizsinizdir.Yeşim Türköz, bir yandan mesleki birikimiyle psikodramanın bütün unsurlarını öykülerinde incelikle kullanmayı başarıyor, diğer yandan güçlü kurgusu ve zengin diliyle, bu ilk kitabında usta bir yazarın işaretlerini veriyor

8 Ağustos 2007 Çarşamba

Beyoğlu Vento 34 ve 360 istanbul

Beyoğlu'nda nezih ortamlarda güzel müziklerle eğlenmek için çoğu zaman mekan araştırıyorum. Bu araştırmalar ve tavsiyeler üzerine yaptığım ufak bilgileri yazıyorum. Şimdi bahsedeceğim iki mekan henüz gitmediğim ama gidilesi ve tavsiye edilesi mekanlar. Denemekte ,görmekte fayda var.
İlk mekanımız Vento 34, Beyoğlu İstiklal caddesinde Rumeli Han'ın terasında iç içe birkaç bölümden oluşan bir mekan.Aspava Plus, Bellaluga,Keyif ve Peripetie bölümleri her zevke ayrı hizmet ediyor. Yemek dışında sadece eğlence içinde gidilebilecek bir mekan , önceden rezarvasyon yaptırmanız gerekiyor. Resimlerden göründüğüne göre çok güzel bir manzarası ve dekorasyonu olan bir teras. Müzikleri, DJ'ler eşliğinde güncel popüler parçalar ve canlı davul show. Eh davul show kısmını merak ettim doğrusu... Ayrıtılı bilgi almak için sitesini ziyaret edebilirsiniz ayrıca siteden de rezarvasyon yapılabiliyor. http://www.vento34.com/
Adres: İstiklal Cad. No: 48 Beyoğlu Tel: 0212 244 81 34
İkinci mekanımız 360 İstanbul Restaurant & Bar, Galatasaray Lisesini geçtikten sonra Mısır Apartmanının 8. katında 360 derecelik bakış açısına sahip bir mekan. Müzikler yemek faslını geçtikten sonra genelde funky, özellikle haftasonları daha tempolu olmak üzere, Dj’ler mekanda house ritm üzerine canlı performans sergiliyor. Burası da dekorasyonu ve manzarsı açısından oldukça hoş görünüyor. Tabi önce gidip sonra yazmak lazım ama ben önce yazıp sonra gideceğim sanırım :) www.360istanbul.com
Adres: İstiklal Cad. Mısır Apt. K:8 No:32/309 Beyoğlu İstanbul Tel: 0212 251 10 42-43

Yunan Adalarına Vizesiz Tur


Çeşme'de Yunan adalarına vizesiz gemi turları başlamış.Tur programı içinde Mikonos, Santorini, Girit, Rodos, Samos adalarıyla Pire şehirleri gezilecek , 12 saat dolaşma ve alışveriş yapılabilecekmiş.Bu turlar Eylül ayına kadar sürecek .İlgilenenler için tur fiyatları kamaraların özelliklerine göre 300 euro ile bin euro arasında değişiyor, fiyata konaklama , yemek ve liman vergileri dahil.Gemide restoran, iki bar, yüzme havuzu, fitness center, masaj ve sauna salonuyla alışveriş için dükkânlar bulunuyormuş.

7 Ağustos 2007 Salı

Lost 4. Sezon öncesi yeni teori (Cloverfield 1-18-08 Trailer)

Amerikan sinema salonlarında,prodüktörlüğünü j.j. Abrams’ın yaptığı ve 18.01.2008′de gösterime girecek adı açıklanmayan bir filmin trailer’ı gösteriliyormuş. İşin içinde j.j. Abrams ve produksiyon firması Bad Robot olunca Lost teorileri gündeme geliyor tabi.Teorilere göre; trailer o tarihte gösterime girecek bir filme ait değil , lost’un 4. sezon reklam kampanyası yani flashforward’ıymış.
Bu Lost insanları sonunda çıldırtacak ama bulmaca gibi birşeyler buldukça hepimiz seviniyoruz :)Dizinin 48 bölümü daha var, sanırım o bölümlerde de bizi kendine kitleyecekler.
Bu teoride bana mantıklı gelen taraf filmin henüz çekimlerine başlanmdaığı söyleniliyormuş. Ama trailer'i seyredince söylenilen tarihte filmin çıkması için çok uzun bir çalışma gerektiğini düşündürüyor. Filmde New York'a bilinmeyen bir şey saldırıyor ve ortalığı yerle bir ediyor ama bütçe 30 milyon$ olarak açıklanmış. Tabi bu da insanların kafasını daha da karıştırmakta çünkü oldukça küçük bir bütçe ve bu bütçe ile böyle bir filmin çekilemeyeceği fikri yaygın.
Neyse fazla kafayı bozmamak lazım tabi, ama şunu bir izleyin yeni bir film dahi olsa izlenmeye değer görünüyor. Yani Lost'un yapımcılarından artık herkes iyi şeyler beklediği için ne yapsalar olay olacak zaten.

SECRET WINDOW- JOHNNY DEPP

Bu filmi belkide çoğu kişi izlemiştir ama izlemeyenler için ve filmin başından sonunu anlamayı sevmeyenler için söylüyorum ki izlemek lazım. Johnny için demiyorum çünkü tarafsız olmam mümkün değil oyunculuğunu her zaman çok beğendiğimden Secret Window'da da oldukça iyi. Özellikle birçok oyuncu gibi yakışıklı görünmek uğruna oyunculuğundan feragat etmiyor. Filmin kurgusu ve Deep'in performansı bence çok iyi izlemeyenlere tavsiyem olsun.

6 Ağustos 2007 Pazartesi

2007 Formula 1 Petrol Ofisi Türkiye Grand Prix




2007 Formula 1 Petrol Ofisi Türkiye Grand Prix 24-25-26 Ağustos'ta yapılacak. Sanırım ben TV'den takip edeceğim eminim canlı seyretmek fazla heyecan verici olur ama benim için hız ürkütücü nedense.
Alonso ve Hamilton McLaren Mercedes'de, Raikkonen ve Massa Ferrari'de, Kovalainen Renault'taymış.Yer değişikliği olmuş epeyce. Türkiye için bu seneki favorim Ferrari ve Kimi çünkü artık kendini göstermesi lazım diye düşünüyorum ayrıca hırslı bir hali var ama bence Alanso gerçekten çok iyi. NEyse geçen sefer Alanso favorimdi bu sene Kimi ve Ferrari diyorum başkada bişey demiyorum. :)
Hızdan hoşlanmasamda bu yarışları izlemek keyifli ayrıca içinde ben olmadığıma göre kadranları istediği kadar dibe vursun :)

Puan Durumları

Pilot Takım
L.Hamilton 80 McLaren 138
F.Alonso 73 Ferrari 119
K.Raikkonen60 BMW 71
F.Massa 59 Renault 33
N.Heidfeld 42 Williams 20
R.Kubica 28 Red Bull 16

Yarış Takvimi

Avustralya Grand Prix, Melbourne, Avustralya
Kimi Raikkonen
Malezya Grand Prix, Kuala Lumpur, Malezya
Fernando Alonso
Bahreyn Grand Prix, Manama, Bahreyn
Felipe Massa
İspanya Grand Prix, Barcelona, İspanya
Felipe Massa
Monaco Grand Prix, Monte Carlo, Monaco
Fernando Alonso
Kanada Grand Prix, Montreal, Quebec
Lewis Hamilton
ABD Grand Prix, Indianapolis, ABD
Lewis Hamilton
Fransa Grand Prix, Magny-Cours, Fransa
Kimi Raikkonen
İngiltere Grand Prix, Silverstone, İngiltere
Kimi Raikkonen
Avrupa Grand Prix, Nurburgring, Almanya
Fernando Alonso
Macaristan Grand Prix, Budapeşte, Macaristan
Lewis Hamilton
Türkiye Grand Prix, İstanbul, Türkiye
26 Ağustos, 15:00
İtalya Grand Prix, Monza, İtalya
9 Eylül, 15:00
Belçika Grand Prix, Spa, Belçika
16 Eylül, 15:00
Japonya Grand Prix, Fuji, Japonya
30 Eylül, 07:30
Çin Grand Prix, Şangay, Çin
7 Ekim, 09:00
Brezilya Grand Prix, Sao Paulo, Brezilya
21 Ekim, 19:00

3 Ağustos 2007 Cuma

Lost'un sırrı çözülmüş

Star Gazetesinden alıntı bir haberi size aktarıyorum.


Lost dizisinin sırrı çözüldü
Dünya üzerinde yüz milyonları ekran başına kitleyen Lost dizisinin sırrı çözüldü. Andrew Smith adlı bir Amerikalı senaryodaki gizemi çözüp Seventh Seal Theory adıyla internet sitelerine gönderdi.
İşte Lost’un sırrı;
FISILTILAR KİME AİT?
Ada, doğal bir mineral(black rock). Alvar Hanso’nun dedesi Magnus Hanso’nun niyeti köleleriyle birlikte bu efsanevi black rock’ı patlatıp elde edeceği madeni satmaktı. Bir fırtınaya yakalanarak karaya vurdular. Magnus kurtuldu, köleler öldü. Adayı terk etmek için bir sal inşa etti. Kölelerin çığlıkları kulaklarındaydı. Aslında onları gerçekten duyuyordu. Black rock elekromanyetik aktiviteyi, sesi, düşünceyi, hafızayı kaydediyordu. Aynı zamanda ona geleceğiyle ilgili sezgisel bir fikir de veriyordu. Bir gemi yapıp eve döndü. Gemisiyle adaya makul bir mesafede seyrederek meditasyon halinde, taşın ona gelecekle ilgili anlattıklarını telakki etti. Bunları ticaret hayatında kullanarak adanın sırrıyla birlikte varisi Alvar Hanso’ya bırakabilecek kadar muazzam bir servete sahip olacaktı.
GİZEMLİ SAYILAR
Valenzetti adlı matematikçi, dünyanın sonuna dair ‘4,8,15,16,23,42’ sayılarını içeren bir formül hesaplamıştı. Bu sayıların her yerde olduklarını ve dünyanın sonunun tahmininde önemli olduğunu iddia ediyordu. Alvar formülü ögrendi ve adanın kendisine verdigi bilgiyle alakalı bularak Valenzetti ile Dharma İnisiyasyonu`nu oluşturdu. Amaç bu sayıları değiştirerek dünyayı öngörülen korkunç sondan kurtarmaktı. Alvar insanlığın iyiliği için adayı bazı kalifiye insanlarla paylaşması gerektiğini biliyordu. Bu yüzden bilimadamlarını ve psişik sınırlara dayanan güçlere sahip özel çocukları adaya getirdi. ADADAKİ İSTASYONLAR Adada kurulan istasyonlarda kaderin değiştirilemezliği teorisini sınayan deneyler yapıldı. Bu deneylerden biri Swan’dı. Aslında test edilen şey, görevlerine olan inanlarının kaderi yerinden bir milimetre oynatıp oynatamayacağıydı. İşe yaramadı. Sorunlu kaderin adada hapsedilmesine karar verildi. MERAK EDİLEN JACOB KİM?
Çocukların en özeli Jacob zihniyle objeleri oynatabiliyordu. Madem black rock hafızayı depolayabiliyordu, Jacob da kayanın gücünün yoğun olduğu yere yerleştirildi ve bir bilim adamı ordusunun gözlemi altında kayadan kaderi emmeye çalıştı. Daha sonra ‘incident’ olarak bahsedilecek patlama gerçekleşti. Jacob bu patlamayla cismani formunu kaybedip black rock tarafından emildi. Ama nesneleri hala oynatabiliyordu. Kendini taş halinde hareket ettirebiliyordu. Siyah bir toz bulutu halinde hareket edip çeşitli şekillere bürüyebiliyordu.
KADERİ DEĞİŞTİREMEDİLER
Patlama enerjinin serbest bırakılmasını gerekli kılmıştı. Yoğunlaşan enerji bilim adamlarının kader üzerindeki araştırmalarının sürmesini sağlıyor, enerjinin periyodik olarak boşaltılması ise başka felaketleri önlemeye yarıyordu. Swan’ın artık gerçek bir amacı vardı. Elektromanyetik enerjinin her 108 dakikada bir yakındaki bir başka uyduya aktarılması gerekiyordu. Bu iş için Radzinsky ve İnman atandı. Fakat onlar kaderin değişmeyeceğini düşündüler. Bununla birlikte incident, dünyanın felaketine yol açacak olan bir anomali yaratmıştı.
ADAYA ANOMALİ ÇEKTİ
Bakunin’e, bu anomalinin dünya üzerinde yarattığı etkiyi takip etme ve etkileyebileceği insanların profilini çıkarma görevi verildi. O da flame istasyonu vasıtasıyla bu insanları buldu. Her biri bir şekilde düşen uçakla ya da birbiriyle bağlantılıydı. Anomali büyük dalgalar halinde büyüyecekti. Sonunda bir şekilde bütün bu insanlar aynı gün aynı saatte aynı uçağa bindirilerek adaya getirildiler. Dharma kaderin rotasının tamirinde (course-correcting) ona yardımcı oluyordu.
ZAFER AKBAŞ
Star Gazetesi