31 Ekim 2007 Çarşamba
Cemali
EFENDİLER !

ORMANSIZLAŞMA!

Atlas dergisinin 2003 yılında başlattığı "Ormansızlaşma" imza kampanyasına 48 bin kişi destek vermişti.Tepkiler sonuç vermiş, 2B arazilerinin satışı durdurulmuştu.Aynı tehlike, bugün bir kez daha kapıda. Tehlikenin önüne geçmenin bir tek yolu var: Sesimizi yükseltmek ve tepkimizi yeniden ortaya koymak.
30 Ekim 2007 Salı
Ebru Sanatı - Hikmet Barutçugil

26. İstanbul Kitap Fuarı

Şiirlerle Akdeniz...
Kitap Fuarı, okurları Akdeniz ülkelerinin şiirleriyle karşılayacak. Tasarımını Sadık Karamustafa'nın gerçekleştireceği şiirlerle Akdeniz sergisi fuar süresince ziyaret edilebilir.
Onur Yazarı Sergisi
Fuarda Metin And onuruna Sabri Koz tarafından hazırlanan Onur Yazarı kitabından metinlerin ve Metin And'ın yaşamından kesitlerin yer aldığı fotoğraflardan oluşan bir sergi kitapseverlerle buluşacak.
Cevdet Kudret 100 Yaşında
Danışmanlığını Ayşe Kudret'in, tasarımını Sadık Karamustafa'nın hazırladığı Cevdet Kudret'in fotoğraf, biyogafi ve eserlerinden metin parçalarının yer aldığı sergide, ziyaretçiler Cevdet Kudret'in uzun edebiyat yolculuğuna tanıklık edecekler.
‘Ebru’ Sergisi- Attila Durak
Türkiye’nin kültürel çeşitliliğini yansıtan çarpıcı fotoğraf ve öykülerden oluşan EBRU: KÜLTÜREL ÇEŞİTLİLİK ÜZERİNE YANSIMALAR isimli kitap ve bir dizi sergiyi içeren EBRU Projesi, 27 Ekim – 04 Kasım 2007 tarihleri arasında İstanbul’lularla Kitap Fuarında buluşacak. İstanbul sergisi kapsamında, fotoğrafçı Attila Durak’ın 2001-2006 yılları arasında çektiği ve bazıları 1.5x2 metre boyutundaki 173 fotoğrafı sergilenecek. Sergi 9 no’lu salonda görülebilir.
‘Belleklerdeki İstanbul’- Tarih Vakfı
Anadolu'da Yolculuk-Faruk Akbaş Fotoğraf Sergisi
Fotoğraf Sanatçısı Faruk Akbaş’ın, Anadolu’nun her köşesinden çektiği çarpıcı fotoğraflar, bilgilendirici metinler eşliğinde okuyucuyla buluşuyor. Yolculuk Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Ceyda Taşdelen’in ve Editör Deniz Yalım Kadıoğlu’nun kaleme aldığı metinler; ülkemizin doğal ve tarihî zenginliklerini, kültürel coğrafyasını okuyucuya sunuyor. Sergi 9 no’lu salonda görülebilir.
“Viva Che!”
Ölümünün 40. yıl dönümü nedeniyle İstanbul Sanat Fuarı kapsamında Küba Büyükelçiliği tarafından gerçekleştirilen sergide Che Guevara’nın ünlü fotoğrafçı Alberto Korda tarafından çekilmiş 20 fotoğrafı fuar süresince görülebilir.
“15. Yılında Leman Kapakları” Sergisi
On beşinci yaşını geride bırakan karikatür dergisi LeMan geçmişten bugüne dergi kapakları sergisi düzenliyor.
03.11 CUMARTESİ Saat:15:00-17:00Panel: “Türk Resim Piyasasının Sorunları”Yöneten: Bedri BaykamKonuşmacılar: Rafi Portakal, Dağhan Özil, Özdemir Altan, Sema ÇağanDüzenleyen: UPSD (Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği)
04.11 PAZAR Saat: 12:00-13.30Gitar Dinleti: Hüsrev İsfendiyaroğluPanel ve Belgesel Film Gösterimi: “20. Yılında Altan Adalı”Yöneten: Zafer E. BilginKonuşmacılar: Dinçer Erimez, Yusuf Taktak, Argun OkumuşoğluDüzenleyen: Fatma Kılıç
Saat:14:00-16:00Panel: “Sanat ve Eleştiri”Konuşmacılar: Ümit Gezgin, Vural YıldırımDüzenleyen: SAYED (Sanat Yazarları ve Eleştirmenleri Derneği)
26 Ekim 2007 Cuma
Cumhuriyet'imizin 84. Yılı

ÜLKEMİZDE CUMHURİYETİN KURULUŞU
Osmanlı İmparatorluğu'nda, ikinci Meşrutiyetin ilanından altı yıl sonra Birinci Dünya Savaşı başladı. 1914'te başlayan Birinci Dünya Savaşı'na dünyanın belli öbaşlı devletleri katıldı. Dört yıl süren savaş sonunda bizimle birlikte olan devletler yenildi. Savaş kurallarına göre biz de yenilmiş sayıldık. Ülkemiz İngilizler, Yunanlılar, Fransızlar, İtalyanlar tarafından paylaşıldı.
Ulusuna inanan, güvenen Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919'da Samsun'a geldi. Erzurum'da, Sıvas'ta kongreler düzenledi. Mustafa Kemal Paşa "Tek bir egemenlik var, o da Milli egemenliktir. Ülkeyi yine ulusun kendi gücü kurtaracaktır." diyordu. Yurdun dört bir tarafından gelen ulus temsilcileri -milletvekilleri- 23 Nisan 1920 günü Ankara'da Büyük Millet Meclisi'nde toplandı. Meclis, Mustafa Kemal Paşa'yı başkan seçti. Mustafa Kemal Paşa'nın önderliğinde Büyük Millet Meclisi Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı başlattı. Bir yandan efeler, dadaşlar, seymenler bulundukları yörede düşmana karşı koydular. Öte yandan düzenli ordular İnönü'de, Sakarya'da, Dumlupınar'da savaştılar. Yurdumuz düşmanlardan kurtarıldı.
Tahtını, rahatını düşünen padişah, yenilen düşmanla birlikte yurdumuzdan kaçtı. İmzalanan Lozan Barış Antlaşması ile yeni bir devlet doğdu. Bu doğan devletin yönetim biçimi henüz belirlenmemişti.
İkinci dönem Büyük Millet Meclisi 11 Ağustos 1923'te ilk toplantısını yaptı. 13 Ekim 1923'te Ankara Başkent oldu. Atatürk ; düşmanın ülkeden atılıp sınırlarımızın belirlenmesinden sonra, çoktan beri tasarladığı cumhuriyetin ilanı üzerinde hazırlıklar yapmaya başladı. 28 Ekim 1923 akşamı yakın arkadaşlarını Çankaya'da yemeğe çağırdı. Onlara , "Yarın Cumhuriyet'i ilan edeceğiz." Dedi.
29 Ekim 1923 günü Atatürk, milletvekilleri ile görüştükten sonra taslağı hazırlanan cumhuriyet önergesi Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne verildi. Meclis önergeyi kabul etti.
Böylece ülkemizde cumhuriyet yönetimi kuruldu. Atatürk kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk Cumhurbaşkanı oldu. Cumhuriyet'in ilanı yurtta sevinç ve coşku ile karşılandı.
Cumhuriyet; yurttaşların seçme ve seçilme hakkının olduğu bir yönetimdir. Ulus temsilcilerinin kabul ettiği yasalarla ülkenin yönetilmesidir. Cumhuriyet yönetiminde söz ulusundur. Cumhuriyet'i korumak, kollamak, yaşatmak her yurttaşın ödevidir.( Alıntı; Vikipedi)

Tarja -My Winter Storm

Doğanın Mucizesi TÜRKİYE

Saz Delicesi
Çağan Şekercioğlu
24 Ekim 2007 Çarşamba
TEMA Vakfı “2/B Arazileri Satılmasın” İmza Kampanyası Başlattı
“2/B Arazilerinin Satılmaması ve 2/B’lerin Tekrar Yaşanmaması İçin Yasal Önlem Alınsın !”
AKP, 2003 yılında 25 milyar dolar gelir elde edileceğini ileri sürerek kamuoyunda kısaca 2/B orman arazilerinin satışı olarak bilinen konuyu gündeme getirmiş, bu girişim TEMA Vakfı’nın da içinde bulunduğu Ormanlarımıza Sahip Çıkalım Birliği’nin önderliğinde yapılan çalışmalar, kamuoyunun tepkisi ve 10’ncu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in veto kararı ile engellenmişti. Ancak, AKP seçim bildirgesinde de yer verdiği 2/B orman arazilerinin satışını, kapsamını daha da genişleterek yeniden gündeme getiriyor. Çevre ve Orman Bakanlığı ile Maliye Bakanlığı bu konudaki teknik çalışmaları başlattı.
Hepimizin geleceğini etkileyen orman doğal varlığımızın tehlikede olduğunu görüyor ve bunun önlenmesinde bizlerin kararına da ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. Bu nedenle TEMA Vakfı olarak, Türkiye genelinde görev yapan 555 Temsilcimiz ile Gönüllü Sorumlumuz ve 326 bini aşkın gönüllümüz ile http://www.tema.org.tr/2B adresli web sitemizde “2/B Arazileri Satılmasın” İmza Kampanyası başlattığımızı duyuruyoruz.
TEMA Vakfı, 2/B arazilerinin satışı ile ilgili uygulamanın kesinlikle karşısındadır. Giderek ekolojik, ekonomik ve toplumsal bir soruna dönüşen konunun çözülmesi zorunludur, ancak “satış” doğru yöntem değildir.
2/B arazilerinde satış kesinlikle düşünülmemelidir. Ecrimisil (Kamu mallarını herhangi bir izin almaksızın veya arada sözleşmesel bir ilişki olmaksızın kullanan kişilere Türk Hukukunda fuzuli şagil (haksız kullanıcı); bu kullanıcılardan alınan ücrete de “ecrimisil” denilmektedir.) uygulamasına derhal başlanmalıdır. Toplu yerleşim alanı haline gelmiş/kentleşmiş yerlerdeki insanlar sokağa atılamaz, fakat orman içinde tek veya siteler halinde yapılaşmalar, mevcut yasalar gereği kesinlikle yıkılarak orman haline dönüştürülmelidir. Kentleşen alanlarda ise medeni hukukumuzdaki mülkiyet kavramında yeni düzenlemelere gidilerek satış dışı çözüm oluşturulmalıdır.
Siyasal iktidarlar dört yıl vadelidir, iktidara gelmek için yakılmasına, talan edilmesine göz yumulan doğal ormanlarımızın yerine gelmesi ise mümkün değildir. TEMA Vakfı, Sayın TBMM Başkanı, Sayın Başbakan ve Milletvekillerini kamuoyunun sesine kulak vermeye ve ilişikte sunulan TEMA Vakfı’nın tespit ve çözüm önerilerini dikkate almaya davet etmektedir.
TEMA VAKFI
Katılmak için tıklayın.
Mehmetçiğe Mektup
"Askerde mektubun ne kadar onemli oldugunu bilmeyenimiz yoktur sanirim... Yakin gecmiste benzer bir kampanya yurutulmustu ama gelin simdi de Cumhuriyet Bayraminda destek mektuplarimizla yanlarinda olalim...Bir aileden herkes (coluk -cocuk - genc - yasli) iki satir bir seyler yazsin...
Bu mektuplari bilgisayar ortamindailetisim@ataturkcukadinlar.orgadresine gonderirseniz, onlari tek tek basip, zarflayip, 29 Ekimde ellerinde olacak sekilde ozel kurye ile Sirnak Komutanligina gonderecegiz. Ayni mektuplarin birer kopyasini da
BILGI icin:
1. Cumhurbaskanligina
2. Basbakanliga
3. Icisleri Bakanligina
4. ABD Buyuk Elciligine
5. Avrupa Komisyonu Turkiye Temsilciligine
6. DTP Merkezine
7. Genel Kurmay Baskanligina
8. Basinagonderecegiz...
Ancak unutmayalim! Bizim mektuplarimiz "ASKERIMIZ"e yazilmis olacak... Bizim hitabimiz "MEHMETCIK"imize olacak... Mektuplarin kopyalarini ise Turk halki ile askerinin arasindaki bu derin ve kutsal bagi gormesi gerekenler gorsun diye gonderecegiz...29 Ekim Bayrami, once ATAmiz ve Kurtulus Savasi sehitlerimiz sayesinde, simdilerde ise vatanimizin birlik ve butunlugunu korumakicin canini feda eden ve etmeye hazir olan askerlerimiz sayesinde kutlanabiliyor... Yalniz olmadiklarini, unutulmadiklarini, ne kadarcok sevildiklerini ve onemsendiklerini, Turk halkinin kendilerine sukran ve minnet icinde oldugunu bilsinler ki, kayiplarindan duyduklari aci bir nebze teselli bulsun...
www.ataturkcukadinlar.org
Bu kampanyaya bende katıldım, askerde mektup çok önemlidir bilirim askerlik yapmadığım halde bilirim. Bu da benim mektubum buyrun okuyun.
"Selam Mehmet oğlu Mehmet,
Vatanımızı korumanın büyük zorlukları ve kayıplarıyla mücadele ederken ayrıca bu sorumluluğun size verdiği büyük onur ve şerefi de taşıyorsunuz. Türkiye Cumhuriyeti'nin hakları, toprakları ve yeni kuşakları sizin bu zorluklarla mücadeleniz ve şerefinizle korunacaktır. Bizlerin emniyeti sizlere , sizlerin emniyetleri de bizim naçizane dularımıza emanettir.
Sizin nezdinizde tüm Mehmet oğlu Mehmet'lerin Cumhuriyet Bayramını kutlarım. Saygılarımla, "
Ben M. Kemal Atatürk'üm
Tiyatro Sersemler EVİ
İstanbul Devlet Tiyatrosu 20-25 Kasım tarihleri arasında SERSEMLER EVİ adlı eseri Şişli Cevahir Sahnesinde sahneleyecektir.
SERSEMLER EVİ,Uzun zaman önce, bir gemi İstanbul kıyılarında fırtınalı bir gecede mürettebatıyla birlikte karanlık sulara gömülür... Geçen yüzyılların ardından bazı kıyılar doldurulmuş, eskiden batığın olduğu yere bir bina inşa edilmiştir. Günümüzde, dört katlı bu evin içinde, meraklı bir evsahibi, tuhaf kiracıları ile birlikte inişli çıkışlı bir hayat sürdürmektedir. İşleri kötü giden alt kattaki kiracı kendini asar. Evin temelleri arasında yatan denizciler, intihar eden kiracının ruhunu huzura kavuşturabilmek için, uzun uykularından uyanarak bu küçük apartmanın içindeki ilginç maceralarına başlarlar. Ne var ki, karşılarına çıkan dünya, bıraktıkları dünyadan çok başkadır... İngiltere’de vücut ve mask tiyatrosu projeleri üreterek dünya çapında şöhretli oyunlar tasarlayan rejisör Toby Wilsher, daha önce Hollanda (Amsterdam) için tasarlayıp sahnelediği bu olağanüstü “sessiz komediyi” İstanbul’a taşıdı ve sizler için yeniden kurguladı. Daha önce benzerini hiç görmediğiniz bir tiyatro türüyle tanışmaya hazır olun.
22 Ekim 2007 Pazartesi
Ruhunuz Şad Ola
Dün akşam gözlerimiz yaşlı kaldı, bizim bu kadar canımız yandıysa ateşin düştüğü yerdeki yakınlarına Allah sabır versin. Akşam Irak devlet başkanı Talabani'nin M. Ali Birand ile yaptığı telefon görüşmesini dinledim. Bunlar biz bişey yapmayalım sınırı geçmeyelim istiyolar ama peki teroristleri durdumak için siz ne yapacaksınıza cevap vermiyor. Türkiye ile iyi ilişkilerimiz devam etsin istiyoruz diyorlar. Sen koynunda besliyceksin senin sınırından gelip benim insanımı öldürecek sende ilişki bozulmasın sınırı geçmeyin diyeceksin. Devletimiz böyle bişeyi dinlemeyecek herhalde. Bu kadar pişkinlikte olmaz. Birde Birand terörist olarak görüyormusunuz bunları diye sorunca insanları öldürüyorlarsa terörist öldürmüyorlarsa değildir diyor. 12 Şehit iş olsun diye öldü. Yılardır insanlarımız öldürülüyor daha ötesimi var. Dün akşam bu çevir kazı yanmasın konuşması nedeniyle benim şahsen Irak'a Allah Allah sesileriyle giresim geldi. Madem bizim girmemizden korkuyorlar biz her an şehit vereceğiz diye korkacağımıza onlar bizden korksunlar. Korkunun ecele faydası yok nasılsa.
19 Ekim 2007 Cuma
Folklorik Bebek
Mevlana Yılı Etkinikleri
Sema gösterileri
18 Ekim - 22 Ekim 2007 saat 15.00 - 16.00 (Karaköy İskelesi) saat 17.00 - 18.00 (Yeni Kadıköy İskelesi)
Vapurda Mevlana Seferleri
18-19 ve 22 Ekim 2007 saat: 16.40 - Kadıköy-Eminönü seferi saat: 17.10 - Eminönü-Kadıköy seferi
20-21 Ekim 2007 saat: 16.30 - Kadıköy-Eminönü seferi saat: 17.00 - Eminönü-Kadıköy seferi

Kahve Kokulu Fuar

Alıntı: Hürriyet
18 Ekim 2007 Perşembe
KARİKATÜR - MİZAH MÜZESİ

Müze ilk olarak 1975 yılında, Karikatürcüler Derneği'nin girişimi ile İstanbul Belediyesi tarafından Tepebaşı' nda açıldı, ancak 12 Eylül 1980 tarihinde kapatıldı. Daha sonra bu binanın yıkılması ile müze de tamamen kapanmış oldu.
27 Şubat 1989 tarihinde Saraçhanebaşı'nda Atatürk Bulvarı üzerinde Bozdoğan Kemeri bitişiğinde yer alan Gazanferağa Külliyesi'nde yeni müze hizmete girdi.
Karikatür ve Mizah Müzesi, sosyal tarihimizin en açık belgeleri niteliğinde olan bir kültür birikimini yok olmaktan kurtarıyor ve çeşitli etkinliklerle günümüze yansıtıyor. Ayrıca , diğer ülkelerdeki benzer kuruluşlarla iletişim kuran müzede, dünya karikatürü sanatının ünlü isimleri kişisel ya da karma sergilerle İstanbullulara tanıtılıyor.
Karikatür ve Mizah müzesi, çağdaş müzecilik anlayışına göre sürekli gelişen ve bu nedenle sürekli izlenebilen, yaşayan bir müze Sergi salonlarında açılan değişken ve ilginç sergiler ile birlikte giderek zenginleşen Mizah Kitaplığı ve Arşivi görülmeye değer. Ayrıca, dileyen herkes bir uzman gözetiminde özgün baskı atölyesinde çalışabiliyor.
Konferans, panel, küçük konserler, video gösterileri müzenin diğer etkinlikleri arasında yer alıyor. Müze başlıca şu birimlerden oluşuyor;
SERGİLEME SALONLARI:
Müzede birbirini tamamlayan iki tür sergileme yapılır.Sürekli sergi:Türk Karikatürü'nün başlangıcından günümüze doğru geçirdiği evrelerin örnekler ve belgelerle anlatıldığı bölümdür.Değişken sergiler: Yurt ve dünya çizerlerinin yapıtlarının sergilenip tanıtıldığı bölümdür.Burada her ay, en az bir sergi açılır.
MİZAH KİTAPLIĞI:
Türkiye'de ve dünyada yayınlanmış ya da yayınlanmakta olan karikatür, mizah ve bu konulara ilişkin kültürel yayınların bir araya getirilip izleyiciye sunulduğu bölümdür.
ARŞİV:
Yerli, yabancı bütün eski ve çağdaş karikatürcülerin özgün ya da çoğaltılmış yapıtlarının toplandığı, kişilere,ülkelere,konulara göre sınıflandırıldığı, korunduğu bölümdür.
ÖZGÜN BASKI ATÖLYESİ:
Bu atölyede, dileyen herkese bir uzman tarafından özgün baskı teknikleri öğretilmektedir.Sanatçılara atölyenin olanakları sunulmakta, üretilen yapıtlarla toplu sergiler"açılmaktadır.
Karikatür ve Mizah Müzesi, Pazar ve Pazartesi dışında haftanın tüm günleri 10.00-17.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir

Barış Manço Müzesi

Gönül Ferman Dinlemiyor
17 Ekim 2007 Çarşamba
Eflatun'dan sevgi tarifi
Birincisi ; "Insanoglunun sizi en çok sasirtan davranislari nedir ?
"Eflatun tek tek siralamis :Çocukluktan sikilirlar ve büyümek için acele ederler. Ne var ki çocukluklarini özlerler... - Para kazanmak için sagliklarini yitirirler. Ama sagliklarini geri almak için de para öderler...- Yarindan endise ederken bugünü unuturlar.Dolayisiyla ne bugünü ne de yarini yasarlar...- Hiç ölmeyecek gibi yasarlar. Ancak hiç yasamamis gibi ölürler...
Sira gelmis ikinci soruya ; "Peki sen ne öneriyorsun?
" Bilge yine siralamis ; Kimseye kendinizi "sevdirmeye" kalkmayin! Yapilmasi gereken tek sey, sadece kendinizi "sevilmeye" birakmaktir...- Önemli olan; hayatta "en çok seye sahip olmak" degil, "en az seye ihtiyaç duymaktir"...
Kendimi sevilmeye bıraktım o zaman.
Eflatun ile ilgili bilgi için buraya:)
16 Ekim 2007 Salı
Kızılderililer

Fakir olmak, serefsiz olmaktan daha küçük bir meseledir.
Gözlerde yas yoksa, ruh gökkusagina sahip olamaz.
Gözün ile degil, yüregin ile hüküm ver.
Günümüzde insanlar bilgiyi arar oldu, hikmeti degil. Halbuki bilgi mazidir, hikmet ise istikbal (Lumbee Kabilesi)
Ihanet arkadaslik zincirini karartir, fakat vefa onu her zamankinden parlak yapar.
Ilkbaharda usul usul yürü; toprak ona hamiledir...
Insanin gözleri öyle kelimelerle konusur ki dil onlari telaffuz edemez.
Senin vicdanin senden baskasini temsil edemez.
Sevgi ile yorulmadan ilerleriz. Sevgi ile, sadece onunla baskalari için fedakarlik yapabiliriz.
Yapmamiz gereken: her seyi eski sadeligine döndürmektir, böylece bozulan düzenimiz yeniden kurulacaktir.

15 Ekim 2007 Pazartesi
Dinleme listesi
Bebekler her zaman mutlu
Bide şu şapşala bakın , uykucu şirin :)
11 Ekim 2007 Perşembe
Bugün Bayram Erken Kalkın Çocuklar
10 Ekim 2007 Çarşamba
Telvesi ile ikram edilen tek kahve Türk Kahvesi

Tarçın

Defnegiller familyasındandır. Anayurdu Güney ve Güneydoğu Asya’dır, iklimin uygun olmayışı nedeniyle tarçın ülkemizde yetişmez. Tropikal bölgelerin bitkisi ve birçok türü olan hoş kokulu ağaç ya da ağaççıklardır. Bu türlerden önemli olan ikisi Seylan tarçını (C. zeylanicum) ile Çin tarçını (C. cassia)’dır.
Seylan tarçını Sri Lanka, Hindistan ve Myanmar’da yetiştirilir. Kışın yapraklarını dökmeyen alçak boylu ağaçtır. Bu ağacın körpe dalları kesilir. Kabukları soyulur, mantar tabakaları çıkarılır, tabakalar birbirinin içine konulup sarılarak kurutulur. Daha sonra ezilip baharat olarak Seylan tarçını adıyla satılır. Açık kahverengi ve tatlımsı tadı hoş olan bu tarçın türü makbuldür.
Çin tarçını daha büyük bir ağaç olup 10-12 m’ye kadar boylanabilir. Kışın yaprağını dökmeyen bu türün de gövde ve dallarının kabuğu soyularak yukarıdaki yöntemle elde edilen tarçın, Seylan tarçınına göre daha yakıcı, keskin ve daha az değerlidir.
Her iki tür tarçının da başlıca bileşeni, uçucu bir yağ olan sinnamik aldehit’tir. Tarçın baharat olmasının yanı sıra çeşni ve koku vermesi için bazı yemek, tatlı ve şaraplara katılır. Ağacın meyvesinden elde edilen tarçın esansı, parfüm endüstrisinde kullanılır.
Oyuncaklar
Oyuncak Müzesinden
Platon’un da dediği gibi, çocukları altı yaşına gelinceye dek kendi tarzlarında oynamaya bırakmak en iyisiydi, böylece ileride edinecekleri mesleklere olan eğilimlerini gösterebiliyor ve bu konudaki ilk eğitimi oyun ve oyuncakları yoluyla alıyorlardı. Aristo ise, çocukların ellerine verilecek kaynana zırıltılarının, ebeveynlerinin kulaklarına hiç de iyi gelmeseler de, çocukların bir şeyleri kırmalarına engel olduğunu, çünkü çocukların bir an bile rahat durmadıklarını söylemiştir. Bununla birlikte top ve aşık kemiği gibi daha az ses çıkaran ve her zaman çok tutulan oyuncaklar da çocukların beceri ve hızlarını geliştirmede çok yararlı kabul ediliyordu. Küçük koşumlar veya at arabaları, günümüzdeki küçük elektrikli tren ve diğer araçların modelleri ile aynı ilkeye dayanarak yapılmışlardır. Antik dönem insanı için, bu tür küçük model halindeki araçlar, sadece oyunun değil, eğitimin de bir parçasıydılar.
Hititlerden günümüze ulaşmış ve bugün Gaziantep Müzesi koleksiyonlarında yer alan beş bin yıllık bir oyuncak savaş arabası ya da bunun Troia kazılarında bulunan bir benzeri de çocuk mezarlarından çıkarılıyorlar bugün..
Antik Yunan’da pişmiş topraktan yapılmış bebekler ise, gerçek dünyanın minyatür bir kopyasını temsil etmekteydiler. Hatta pişmiş topraktan, ağaçtan, kemikten ya da fildişinden yapılmış olup eklemlere de sahip bulunan bu bebeklerin, elbiselerini ve duruşlarını değiştirmek mümkündü. Bu tür bebeklerin kimilerinin gerçek bir gelin çeyizi, hatta minyatür mobilyaları bile vardı..
İtalya’da yapılan çeşitli kazılarda, Roma İmparatorluğu’nun ilk üç yüzyılına ait geniş bir oyuncak bebek koleksiyonu bulunmuştur. Ama bugün biliyoruz ki, daha sonra, kuzeyden gelen yabancı kavimlerin istilaları ile, bu endüstri de kesintiye uğramıştır.
Bu arada, çocuklar için yapılan oyuncak figürlerinin, ölülerin ve Tanrıların onurlarına yapıldıkları da bilinmektedir. Bu yüzden bu tür buluntular araştırmacıları yer yer tereddüde düşürebilmektedirler.
Ortaçağ’da ise, çocuklar çalışmaya yönlendirilmeye başlandıklarından artık yeni eğlence araçları geliştirilmiyordu. Yine de 13. yy.dan itibaren, soyluların çocukları için ayrılan lüks oyuncakların yanı sıra, popüler objeler de üretilip satılmaya başlanmıştı Ortaçağ’da.. İlk olarak, belli tasarımlara göre yapılmış, çömlekçiler tarafından şekillendirilen pişmiş topraktan yemek takımları görüldü. Burada altını çizmeliyiz ki, bu yemek takımları, kız çocuklarından çok, erkek çocuklarına yönelikti ki, o dönemde aşçılık erkeklere özgü bir meslek idi.
Bunun dışında, Ortaçağ oyuncakları arasında; küçük ölçekte rüzgar değirmenleri, küçük askerler, minyatür at veya gemiler, tahta kılıçlar da yapılıyordu oyuncak olarak.
“Eğer çocuk, oyun oynayarak gelecekte yapacağı mesleği öğrenirse, ileride çalışırken eğlenmesi de mümkün olabilir” diye düşünülüyordu.
Bu çağın kızları ise, dikiş diker ve şarkı söylerlerdi. Beklenmedik bir şekilde bu dönemde satranç oyunun da çok yaygın olduğunu görmekteyiz; özellikle yedi yaşından itibaren, hem askerî strateji hem de saray görgüsünün bir parçası olarak oynamaya başladıkları satrançta; kızlara karşı oynadıklarında, erkek çocukların oyunu bilerek kaybetmeleri, saray görgüsünün bir parçasıydı..
Ortaçağ’ın sonu ile Rönesans, çocukların ve yetişkinlerin dünyası arasında belirgin bir farkın oluşmasına neden oldu. Ama ne kadar ilginçtir ki, kilise, oyuncağın gelişimini desteklemekteydi! İtalya’da, Floransa’da ortaya çıkartılan dinsel özellikteki bebekler, dinsel inanışlar ile oyun adetleri arasındaki bağı, gayet iyi ortaya koymaktadır.
16. yy.a gelindiğinde, oyuncak bebekler, Avrupa ülkeleri edebiyatında da yerlerini aldılar; ama bu tür edebiyat yapıtlarını, ‘hoppalık’ ya da ‘havailik’ olarak görenler de yok değildi.
17. yy.da amaç, çocuğa toplum yaşamını öğretmek için pedagojik hedeflerle oyun oynatmak olmuştu. Özellikle Almanya’nın dağlık bölgelerinde; 16. yy.dan itibaren, ağaçtan oyuncak üreten atölyeler ortaya çıkmıştı. Aslında bu atölyeler, çocuklar için çeşitli oyuncaklar yapmaya başlamadan önce, dinsel heykeller üretiyorlardı.
İngiltere’den sonra bütün dünyada etkisini gösteren Endüstri Devrimi, önce tren, 19. yy sonuna doğru da, otomobil gibi mekanik araçların gelişimi içinde, oyuncak dünyasına da yeni olanaklar sundu. Yapım sürelerinin azalması ve seri üretim, bu oyuncakların ticaretinin de fazlasıyla gelişmesini sağladı. Sadece oyuncak satan büyük mağazaların açılışı da, bu döneme, 1870 ile 1880 arasına denk gelmektedir.
Fransa, Almanya ve İngiltere’de; kurma anahtarları, dişli ve pervanelerin hareketini sağlayan yay sistemleri geliştirildi. Mekanik oyuncaklar çağı başladı. İlk minyatür otomobil modelleri ise, Amerika ve Avrupa’da 20. yy başında ortaya çıktı. Giderek daha karmaşık bir hale gelen teknik süreçler sayesinde, daha 1904’ten itibaren en küçük ayrıntıya bile sadık kalan oyuncak otomobil modelleri yapılmaya başlandı. "
Kaynakça: “Beş Bin Yıllık Kültürün Kilometre Taşları: Oyuncaklar”, Tarih ve Toplum Dergisi.
Mevlana Der Ki;

Artık arkadaşlar bana niye çok koşturuyorsun biraz dur dinlen demeyin. Durmuyorsam kurtlu olduğumdan değil bir bildiğim var ondan:)
9 Ekim 2007 Salı
Nietzsche Ağladığında

Nietzsche Ağladığında sevdiğim kitaplardan biridir. Biriki gün önce Nietzsche'nin sevgilisi Salome'ye yazdığı satırları bloğa koyunca kitaba tekrar göz attım. Bu kitabı tekrar okumalıyım sanırım. Sizlerede tavsiye ederim kendinizi kaybettiğinizi kasdederek değil ama bazen içimizde bir yerlerde kaybettiğimiz benliğimizi bulmaya yönelten bir kitap. Üstelik içinde aşk da var :)
Kitabın konusu kahramanları Nietzsche,Bruer,Freud ve Salome etrafında dönen kendini bulma ve ümitsizlik olguları.
Kitaptan bir kaç alıntı söz:
“Beni öldürmeyen şey, beni güçlendirir ”
“Aşık insan kendini gözden çıkarır. Gerçeklerden vazgeçer”
“Gururlu ve yüceliğe erişmek isteyen ağaç fırtınalı hava ister. Yaratıcılık ve keşif acıda saklıdır”
Yazar: IRVIN D. YALOM Stanford Üniversitesi Tıp Fakültesi psikiyatri profesörü
Konu: Ümitsizlik. Bir gün, erkeklerin başını döndüren kadın, Salome, Nietzsche'den habersiz Breuer'e gelir. "Avrupa'nın kültürel geleceği tehlikede, Nietzsche ümitsiz. Ona yardım edin," der. Breuer Salome'yi tekrar görebilmek umuduyla "peki" der. Ve varoluşun kader, inanç, hakikat, huzur, mutluluk, acı, özgürlük, irade... ve neden, nasıl gibi en önemli duraklarından geçen bir yolculuk başlar... Kendisiyle ve hayatla yüz yüze gelmekten çekinmeyenlere... (Arka Kapak)
İhtimali Bile Çok Uzaktı ve Ertuğrul
Ertuğrul'un yeni parçaları da var zamanla birçok sanatçının albümünde bestekar olarak da ismini duyacaksınız. Ertuğrul'un yüreğine sağlık.
Ebru ve Kat-ı
Türk İslam sanatlarımızla ilgilenen el emeği göz nuru döken tüm dostlara sevgiler. Bu sanatların icrası sabır gerektirir ve sonuçta zor olan her şey gibi bakmaya doyamayacağınız eserler ortaya çıkmaktadır. Haluk'ta göz nuru döküp yaptığı bu Kat-ı çalışmalarını bitirdiğinde büyük sevinç yaşıyor, bunu paylaşmak güzel. Haluk Kürkçüoğlu ebru ve kat-ı larını görmek için burayı ziyaret edin. Sizin de gözünüz gönlünüz açılsın.

8 Ekim 2007 Pazartesi
Şehitlerimiz
Bugün ; Diyarbakır'ın Lice ilçesinde mayın patlaması sonucu 1 astsubay şehit oldu, 3 er yaralandı.
Şırnak'ta meydana gelen mayın patlamasında bir uzman çavuş şehit oldu.
Evet bu yazılar manşetlerden, böyle mübarek aylarda bu haince işleri yapanların insan olmadıkları çok açık. Ne söyleyeceğimi bilmiyorum ama sadece onların kötü haberleri geldikçe benimde canım acıyor. Sadece bunu söylemek istedim. Rahmet üzerlerinde olsun.
Azamet ve şeref gecesi Kadr Gecesi
5 Ekim 2007 Cuma
Aşk ve Gurur
O soğuk, uzak adam bile aşkını göstermek için öyle davranıyorsa aşk grura yenik düşmemiştir. Adamın soğuk hallerini de kısın hırçın tavrınıda çok beğenmiştim. Son sahnelerden birinde kız adamın elini öper ve "elleriniz üşümüş " der. Aşkı anlatmak için çokça çırpınmaya gerek yok bir küçük kare tüm tutkuyu gösterebiliyor.
NIETZSCHE'den sevgilisi Salome'ye

NIETZSCHE'den sevgilisi Salome'ye
Öyle bir hayat yasiyorum ki ,
Cenneti de gördüm , cehennemi de
Bazilari seyrederken hayatı en önden
Kendi kendime konustum bazen evimde
"Denizleri seviyorsan , dalgaları da seveceksin"
Mis Gibi Çilekli

Çilek Reçeli gibi bir ismi iş olsun diye benimsemedim tabiki, çilek en sevdiğim meyvadır, kokusuna da bayılırım. Size reçel tarifi vermeyeceğim, zaten herkes bilir çilek reçeli yapmayı ama yedim tadı güzel ama şu kokusunu da değerlendirebilsek diyorsanız benim gibi, Body Shop'un çilek serisi vücut kremlerini kullanabilirsiniz. Mmmmm mis gibi hepsi :) Yanlız küçük bir yan etkisi var çilek sevenlerle fazla yakın temasa geçmeyin yiyecekmiş gibi bakıyorlar :))
BORN LIPPY ÇİLEK DUDAK BALSAMI
Çilek kokulu bu dudak balsamı öyle güzel kokuyorki dudaklarınızın tadına bakmaktan geri duramayacaksınız. Üstelik içeriğindeki Yerel Ticaret ürünü balmumu, dudaklarınızı koruyor ve bakımını sağlıyor. 10 ml
ÇİLEK VÜCUT LOSYONU
Bu benzersiz çilekli vücut losyonu, Yerel Ticaret ürünü babassu yağı ve organik soya yağı içerir. 250 ml.
ÇİLEK BANYO & DUŞ JELİ
Güne cildinizi yıpratmayan bu sabunsuz temizleyicinin meyve özlü benzersiz kokusuyla başlayın. 250 ml
ÇİLEK VÜCUT KREMİ (BODY BUTTER)
Muhteşem çilek çekirdeği yağı, Yerel Ticaret ürünü shea ve kakao yağlarıyla ekstra yumuşaklık ve 24 saat nemlendirme sağlar. 200 ML
ÇİLEK GÜNLÜK VÜCUT PEELİNGİ
Ezilmiş ceviz kabukları, kiwi çekirdekleri ve nemlendirici bal ile cildinize bakım yapar. 200 ML
4 Ekim 2007 Perşembe
UNESCO'nun Türkiye'deki Dünya Miras Listesi

İlk Kim Bulmuş
İLK BLUCİNLER (BLUE JEANS)1850 yılında Bavyera’dan ABD’ye göçeden Levi Strauss tarafından yapıldı. Altına hücum döneminde San Francisco’ya geldiğinde yanında çadır ve branda bezi yapmak üzere getirdiği bir miktar kumaş vardı. O sırada karşısına çıkan bir madenci, normal pantolonların, madenlerde çabuk eskiyip yırtıldığını söyleyince, Strauss’ın kafasında şimşik çaktı ve elindeki kalın kumaştan dayanıklı pantolon yapmaya karar verdi. Bu ilk blucinler, düzinesi 13.5 dolardan satışa çıkarıldı.
İlk Kahve ve Neskafe (Nescafe)Kahveyi ve yararlarını ilk belirleyen kişi, ünlü Türk bilgini İbni Sina’dır. İbni Sina, M.S. 1000 yılında kahveyi keşfetti ve ona Bunc adını verdi. Bu isim Etopya’da hala kullanılır. Bugün Avrupa ve Amerika’da yaygın bir biçimde kullanılan Neskafe sekiz yıllık bir araştırmadan sonra ilk kez 1938 yılında isviçre’de Vevey kentinde Nestle tesislerinde hazırlandı.
İLK DONDURMA 1686 yılında, İngiltere Kralı II. James ve adamlarının tanesine birer pound ödeyerek 12 tabak dondurma yediklerine dair bir belge varsada, dondurmanın kökenleri, çok daha eskiye dayanır. Büyük İskender’in Neron’un ve Mısır firavunlarının dondurma yediklerine ilşikin söylentiler vardır. Şorbet denilen ilk dondurmanın 16. yüzyılda Floransa’da (İtalya) ortaya çıktığı, oradanda Fransa’ya atladığı biliniyor.
İLK GAZETELER Aynı başlık altında belirli aralıklarla yayınlanıp haberleri okuyucularına aktaran ilk iki gazete, Almanya’da 1609 yılının Ocak ayında yayınlanmaya başladı. Aviso Relation oder Zeitung, 15 Ocak’ta ilk sayısını çıkardı ve haftalık olarak sürdürdü. Öteki gazete ise, Aller Fürnemmen und Gedenckwürdingen Historien başlığı taşıyordu. Haftada bir kez Strasbourg’da basılan gazetenin üzerinde tarih yoktu. İLK KÖŞE YAZARIDr. John Hill, 11 Mart 1951 tarihinden itibaren London Advertiser ve Literary Gazette’de Müfettiş imzasıyla köşe yazıları yazmaya başladı. Bu, ilk imzalı köşe yazısıydı. Hill, iki yıl boyunca yazılarını sürdürdü ve her yıl için 1500 sterlin ücret aldı. Bu da, o zamana göre, hatırı sayılır bir paraydı. Basın tarihinin bu ilk köşe yazarı, bugünün meslektaşları gibi ciddi konulara ilgilenmiyor aksine dedikoduları yansıtmaktan zevk alıyordu.
İLK TELEFON Konuşmaları açıkça aktaran ilk telefon aleti, Charles Sumner Tainter ve Alexander Graham Bell tarafından geliştirilen Radyofon adlı aygıttır. İki bilim adamı, bu aygıtla ilk başarılı denemeyi 15 Şubat 1880 günü gerçekleştirdi. Verici, Washington’da 13. Cadde’deki Franklin School’un tepesine konmuştu. Tainter, ahizeyi eline alarak konuşmaya başladı:”Bay Bell... Bay Bell... Beni duyabiliyorsanız, Lütfen pencerenin önüne gelip şapkanızı sallayın”. Az sonra Bell, 14. Cadde’de bulunan laboratuarının penceresine geldi. Elinde şapka vardı. Bir an durdu, sonra sallamaya başladı.
Trend Show

3 Ekim 2007 Çarşamba
Bu Blogda Sigara İçilmez!
Herşeyden önce kendinize ve sevdiklerinize zarar vermemek onları üzmemek için sigarayı bırakın. Bu yıl babam çok ciddi rahatsızlık geçirdi, hastanede kaldığımız süre boyunca oradaki tüm hastalar kemoterapiye gönderildi, biz korkuyla bekledik ama doktorumuz "sen sigara hiç içmemişsin şanslısın tedavi iyi gidiyor" dedi ve babam şimdi daha iyi. Hepimiz öleceğiz buna şüphem yok ama babamda onlar gibi kemoterapiye sevk edilseydi şu sigara yüzünden onu affedemezdim. Ben onun kızıyım bana karşı sorumlulukları var ve benim babam sigara içmeyerek bana babam olduğunu gösterdi. Biz hastaneden mutlu çıkanlardanız. Lütfen sizde kendinize ve ailenize sizi sevenlere bu özveriyi gösterin. Sigara hemen öldürse iyi, sizi yarım bir insan haline getirene kadar süründürebilir. Dinimizce de kendine zarar vermek günahtır bildiğim kadarıyla.
Kendinize bir iyilik yapın artık bırakın şu sigarayı. Sizleri seviyorum, sizi bu videodaki halde görmeyi istemiyorum."Sigara yok, ağlamak yok!"
2 Ekim 2007 Salı
Ney'in Sırrı
İstanbul Modern'de Uykusuz Gece
1 Ekim 2007 Pazartesi
Kerem'in İlk Pozu
İstanbul'u DJ'ler basacak...
